top of page

Adres: Haşimişcan Mahallesi, Tınaztepe Cd. No:1, 07100 Muratpaşa/Antalya, Türkiye

(Işıklar Caddesi Öğretmenevi)

Yaşam Koçu Ying Yang mutluluk

  ÜMİT YAŞAM KOÇLUĞU 40 TEMEL MADDE KİTABI

1 – Avantajlarınızın listesini yapın ve şükredecek ne çok şeye sahip olduğunuzu görün. En başta sağlıklı ve özgürsünüz, sadece bu ikisiyle bile her şey başarılabilir. Evsiz, hapiste, engelli, hasta veya yatalak değilsiniz. Böyle olsanız bile en azından hayattasınız ve her koşulda bir kurtuluş ümidi vardır. Mutluluk ve şans denen ikiz kadeşler ise başarılarınıza ve sosyal durumunuza hiçbir şekilde bağlı değildir, o sadece hemen şimdi mutlu ve şanslı olduğunuza gönülden inanmanıza bağlıdır. Bu bela başıma gelmese şaşardım zaten dediğiniz sürece hayat sizi yanıltmaz. Melankoli benim soyadım olmuş dediğiniz sürece antidepresanlar fayda etmez. Başına bela gelmeyen, en zor şartlarda gülen, her işi akanın sizden farkı ne? Tek farkı siz daha kötü şartlarda hayata başlamışsınız ve domino taşı gibi hayatınızda aynı döngü devam ediyor. Bu döngüyü kırmak için bir tek bir yol var, düşüncelerinizi değiştirmek ve hayata bakışınızı olumlu yapmak için felsefe ve kişisel gelişim kitapları okumaktan meditasyona, emdr’den hipnoza bulabildiğiniz her yolu denemek.

 

2 – Birey kendi içinde başarılı ve mutlu olmak için gerekli tüm kaynaklara sahiptir. İç sorunları çözmeniz, dış sorunları da çözmenizi mümkün kılar. Yatırımlarınızı dış dünyadan önce kendi iç kişisel gelişiminize yapın, o zaman dünyaya yapacağınız yatırım kolay ve kalıcı olur. Sadece hırs ve çalışmakla başarı elde etmek kolaydır ama yukarıda saydığım temeller, özellikle de ruhsal sağlık, içsel mutluluk ve başarma kararlılığı olmadan bu başarı kalıcı olamaz. Başınıza travmatik şeyler bile gelmiş olabilir, arabesk müzik dinleyip ağlamaya, kaybettiğiniz zaman, para, dünyeviyat ve maneviyat için yas tutmaya 1 haftadan fazla zaman harcamayın. Bundan sonrasının mutlu olmasına kararlıyım demedikçe en ufak şansınız yok. Hayata küserseniz hayatın size af dilemek için geleceğini sanmak çok büyük yanılgıdır. Tanrısal enerji bu şekilde işlemez. Artık eski siz olmadığınızı, bilinçlenip akıllandığınızı, yeni imajınızla ortaya çıkıp artık değiştiğinizi göstermek, kendinizi dünyaya kabul ettirmek zorundasınız. Tüm dünya size ihanet etmiş olabilir, yine de siz bu dünyada bir gün mutlu olacağınıza inanmak zorundasınız. Hele ki yaşadıklarınız aile, akraba ve yakın dostlarınızın evinize ziyarete gelip sizi teselli etmesini gerektirecek boyutta değilse o zaten bir travma bile sayılmaz. Üzüntünün, kederle herşeyden vazgeçmenin konfor alanına, rahatlığına 1 saniye bile gömülmeden derhal mutlulukta kararlı olmanız gerekiyor. Başka hiçbir yok yok!

 

3 – Sorunların en başta oluşmaması, oluştuysa da çözülmesi için her şeyi tam şimdide, merkezinizde, uyanık ve bilinçli yapın. Bunun da tek yolu sevdiğiniz işi yapmak. Duygular birikme eğilimi taşır, küçük mutlu anılar biriktirmek zamanla bir iç zenginliğe ve iç zenginlik de başarılı bir hayat hikayesine dönüşür. Tıpkı stresli anların birikerek depresyona ve hayatı ıskalamaya dönüşmesi gibi. Sihirli bir değnekle herşey bir anda mükemmel olmaz, bu küçük hamlelerle alınması gereken uzun bir yol.Aktif bir yaşamınız olsun ama gerekmedikçe acele etmeyin, her şey istikrarlı ve dikkatli bir tempoda. Maksat en düşük eforla en akıllıca yöntemleri birleştirerek kazanmak. Panik yaptıkça tüm evrenin size karşı durduğunu görürsünüz. Evrende ne kadar hızlı giderseniz gidin ulaşabileceğiniz bir son yoktur, hep sizden daha ileridekiler olacaktır. Oysa doğaya bir bakın, milyonlarca yıldır aynı rutinde, çok yavaş değişiyor ama huzurlu ve mutlu. Küçük mutlu anları hissettiğiniz an orada kalıp onun tadını çıkarın, bu an sizin hayattaki en güzel anınız olabilir. Dünyanın garantisi yoktur, yarın her şeyin artık kötüye gitmeyeceğini bilemezsiniz. Kim bilir bu zamanlar sizin ya da dünyanın altın çağıdır ve artık düşüş zamanı yaklaşıyordur.

 

4 – Meydan okumak sadece gücünüzü kendinize kanıtlamışsanız işe yarar. Tehdit gerçekse ve kendinize güvenmiyorsanız korkmak, geri adım atmak ve size yük olacağını hissettiğinizden caymak zeka göstergesidir. Fakat gerçekçi temellere dayanmayan korku yaşam kalitesini düşürmede ilk sırada gelir. Tanrının varlığınızı sarıp sizi koruduğunu düşünmek gereksiz korkulardan arınmakta ilk araçtır. İkincisi her kul gibi zayıflıklarınız olabileceğiniz, içinizdeki korkuyu, öfkeyi ve üzüntüyü kabullenmektir. Üçüncüsüyse bunun sonunda en fazla ne olur diye düşünmektir. Çoğu zaman önemsiz ve geçici zararlar hesaplarsınız ve inanılmaz şekilde sizi korkutan mesele aniden yok olur. Ölüm riski ve uzun vadeli zarar görme riski hesaplıyorsanız da niyetinizden vazgeçersiniz. Aslında ölümün bile bir felaket olmadığını kavrayabilen birey gereksiz korku ve kaygı da yaşamaz. Ölüm üzerine düşünmek kişisel gelişimin en önemli parçasıdır. Yok olmak dedikleri aslında başladığımız yere geri dönmekten başka nedir ki? Sonunda tekrar varacağımız yer orası değil mi? Yaşlanmaktan korkmayın, ölüm yaşla ilgili değildir, sonuçta genç biri de başına bir kaza gelerek ölmeye sizle eşit mesafede. Birey meditasyonda derinleşerek olgunlaşıyorsa yaşlanmak düşüş değil aksine yükselmektir.

 

5 - Varolmanın amacı varolmayanı anlamaktır. Aydınlanma yolunun başı varoluşu ve sonu hiçliği anlamaktan oluşur. Meditasyonda ilerledikçe mahrum kalışlar ve boşluk durumları birer hüzün nedeni olarak değil, huzur fırsatı olarak görünmeye başlar. Arada bir boş ve yalnız olmak israf edilen bir zaman değil, hayatın gerekli bir parçasıdır, üstelik aydınlanma yoluna çıkana aynı zamanda bir keyiftir. İnsanlar sürekli mutsuzum o halde neye ihtiyacım var diye sorar oysa bazen ihtiyacı olan ihtiyaçlardan ve fazlalıklardan kurtulmaktır. Hayattaki gereksiz fazlalıklar önce ruhsal sağlığı sonra bedensel fazlalıklara dönüşerek bedensel sağlığı tehdit eder. Zamanın tümünü verimli değerlendirme fikrinden vazgeçin, tam aksine hayatınız size boş kaldığınız her fırsatta kendi özünüzü aramanız için verildi. Bu konuda kafanıza işlenmiş tabuları yıkınca yalnızlık da, başkalarıyla birliktelik de, meşguliyet de, tembellik de farklı keyifler haline gelir.

 

6 – Ne başarmaktan ne de başaramamaktan korkmayın, geçmişteki başarılarınızı hatırlayın, bir kez olduysa bir kez daha neden olmasın? Eksik ve zayıf yönlerinizi kabullenmeden güçlenme yoluna çıkamazsınız. Öncelikle içinde bulunduğunuz durumun ne kadar berbat olduğunu idrak etmeye bir süre harcamak, yüzleşmek zorundasınız. Ancak bunu zihninizde işledikten sonra sürekli pozitif kalma çabası başlamalı. Hatta siz ortalama insanlardan daha şanssız, sağlıksız, desteksiz, parasız, zekasız, çirkin, güçsüz, eğitimsiz veya cesaretsiz olabilirsiniz, böyle olan tek kişi değilsiniz. Fakat bu kabullenmeden sonra oluşacak rahatlama ve pozitif düşünce egzersizleriyle bu özelliklerin kiminin iyileştiğini, kiminin avantaja dönüştüğünü, yeni kapıların önünüzde açılmaya başladığını görürsünüz. Sizi bu özellikleriniz değil de farklı bir özelliğiniz yüzünden beğenen ve isteyen insanlarla dolar çevreniz.

 

7 – Kaçırdıklarınıza üzüldüğünüz zamanlar hiç doğmamış da olabileceğinizi hatırlayın. Elleriniz bomboş olarak bu dünyaya geldiniz, size bir macera fırsatı verildi ve çıkışta da elleriniz bomboş ayrılacaksınız bu sadece sanal bir oyun. Bu oyundaki en güçlü silahınız diğer insanlara kıyasla daha güçlü olan yönlerinizi vurgulamak. Bedeninine iyi bakan, iyi uyuyup beslenen bir insanın sürekli tembellik arzulamasına imkan yoktur. İnsanlar incittiği için kendini zorlamaktan kaçınır ama iyileşene kadar acı ilacı içmeye mecbursunuz, kendinizi zorlayın, çevrenizdeki koşulları zorlayın, astlarınızı kendisini zorlamaya zorlayın. Fakat bunu abartmadan, kibarca yapın, kendilerinin istemesini sağlayacak heyecan ve dinamizm yaratın. Övmeyin yüreklendirin, harikasın yerine başarabilirsin deyin. Değer verdiğinizi hissettirin, güven ortamı ve dayanışma hissi yaratın. Israr ve mücadele bir sanattır ama orta dengede kullanılması gerekir. Fazlası sizi yıpratır ve düşman kazandırır, azı ise tembelleştirir ve depresyona sürükler. Kendinizi zorlarken en önemli konu doğru yolu seçtiğinize emin olmaktır, iç sesinize uymayan, ruhsuzca yaptığınız şeylerin hayra varması zordur. Hayat genelde size vermekten yanadır, sizin almanıza rıza göstermesi daha zordur. Hayat size tam istediğinizi vermiyorsa savaşacaksınız ama savaşmaktan yorulup tükendiğiniz noktada kabul etmeyi de bilmelisiniz. Bu geçiş noktasının bilincinde olmak çok önemlidir. Savaştan vazgeçme olgunluğuna ulaştığınızda çok düşününce değil, düşünmeyi bıraktığınızda aklınıza gelir, sorulardan vazgeçtiğinizde cevap belirir, beklemediğinizde hediye gelir, sabit kalmaktan korkmadığınızda değişim olur, yenilgiye gülebiliyorsanız zafer gelir, intihardan bile korkmayan kendini baştan yaratabilir ve sadece ani süprizlere iyi refleks verebilen planlı yaşamda da başarılı olabilir. Tam aksi kutbunu yaşayıp tecrübe ederek aşmadığınız bir şeyde kalıcı başarı zordur, bu yüzden her doğan birey hayatı kendi tecrübe ederek öğrenmek zorunda. Her iki kutbun da hayatın parçası olduğunu kabullenmek içsel tekilliğe yani nihai aydınlanmaya ulaşmanın tek yoldur.

 

8 – Stres fazla geldiğinde içinize dönün ve sessizleşin, hayatınızı sadeleştirin, basitleştirin ve az konuşun, bu sizi kaos ve kavga ortamından uzaklaştırır. İyi bir amaca hizmet etmedikçe hiçbir şey söylemeyin, gereksiz konuşmayın, sükut altındır. Tanrının dili sessizliktir. Kalp çakrasından sürekli yayılmakta olan mutluluk frekansının sesi ancak böyle duyulur. Gürültüden iyilik melekleri, şeytan bile kaçar, yapayalnız kalırsınız. İnsanlara, hatta hayvanlara isteğinizi veya duygunuzu beyin dalgalarıyla telepatik olarak konuşmadan aktarmak mümkündür. Mesela anlatmak istediğiniz şeyi anlatırken beyninizde görüntüsünü canlandırırsanız karşınızdaki insan bu resmi enerjisel boyutta görecek ve daha kolay anlayacaktır. Anlayamadığınız insanın tam kalbinin içine girdiğinizi hayal edin ve onu anlayacasınız. Konuşmanız gerekiyorsa da "Sen diliyle" değil, "Ben diliyle" konuşun, yani mesela “Hatalı davranıyorsun” demek yerine “Bu tavrın beni üzüyor” deyin. Cümleyi olumlu kurun, “Yanlış yapma” demeyin “Doğrusunu şöyle yap” deyin. Kişinin karakter gelişimi yedi yaşında tamamlanır ve ruhsal yıkımın altında daima yedi yaşına kadarki çocukluk travmaları yatar. Travmalar depresyona yani serotonin ve dopamin yıkımına(kronik üzüntü, öfke, kaygı, takıntı, sakarlık, unutkanlık, dalgınlık, utanç, suçluluk), bu yalnızlığa ve bu da kötü alışkanlıklar ile yanlış davranış kalıplarına yol açar. (Boşvermişlik yüzünden tedavi aramamak, yetersiz veya aşırı uyku, yetersiz veya aşırı yıkanmak, yetersiz veya aşırı hareketlilik, az veya aşırı çalışmak, tamamen sabit veya aşırı değişken koşullarda çalışmak, az veya fazla sorumluluk yüklenmek, az veya çok yemek, aşırı yalnızlıkla veya aşırı kalabalıkta yaşamak, aşırı programlılık veya tersine aşırı maceracılık, kötü çalışma-barınma-sosyal çevre koşullarında yaşamak, mevsiminden ince veya fazla giyinmek sonucu gizli soğuk algınlığı/sıcak çarpması, fazla vitamin desteği, acılı, baharat, tuz, şeker, kafein, alkol ve sigara kullanmak, yeterli vitamin alacak şekilde dengeli beslenmemek, sizde allerjik-toksik etki yaptığını bilmediğiniz kimyasal bir gıdayı ve hatta sebze, meyve, tahıl gibi doğal/doğal olmayan bir gıdayı farkında olmadan sürekli tüketmek, sadece susayınca su içmek) tüm bunlar pozitif düşünme çabanızı dibinden baltalar ve pozitif moda geçerek döngüyü kırmazsanız tekrar travmatik deneyimleri hayatınıza gelir ve böyle devam eder. İyileşme için bu döngü kırılmalıdır. Yukarıda saydığım hangi kusurları yenmekte kendinize güveniyorsanız önce onlardan başlayın, biri dahi kırılırsa gerisinin aşılması kolaylaşır. Başkaları kahkahalar atarken sizin sus pus kalarak onları kıskanmanızın, kızmanızın, mutsuzluğun, kötü şansın, fazla hassasiyetin, gereksiz alınganlık ve basit şeylere çabuk öfkelenmenin, hatta iş ya da aşk hayatınızdaki başarısızlığın nedeni daima bu döngüdür. Canınız sıkılıyorsa bunun sebebi yapacak bir işiniz olmaması değil, serotonin veya dopamin hormonunuzun düşük olmasıdır. Bu hormonlar yeterli olsa değil sıkılmak, hayatın zenginliğinden ne seçeceğinizi şaşardınız. Önce bu düşüklük yüzünden yalnızlaşırsınız, sonra yalnız olduğunuz için bu hormonlar daha da düşer. Yalnız ve işsiz insanlar sanıldığı gibi kibirli, çok zeki, soğuk kişilikli, sinsi, kötü veya geçimsiz olduklarından değil, bu döngüye kapıldıklarından böyle davranırlar ve çoğu zaman kendileri bile bunun farkında değildir. Geçmişten pişmanlık, gelecekten umutsuzluk, kendinden ve dünyadan memnuniyetsizlik, okb, dehb, anksiyete, can sıkıntısı, çalışmak istememe, hatta günlük rutin işlerden bile yılma, sabahları berbat uyanma, işe yaramazlık, yitirmişlik ve yenilmişlik duyguları hayatınızı sarmaya başlar ve böylece depresyon dünyasına adım atmış olursunuz. Kimi insanlardaki "Şeytan tüyü var" denilen neşe ve şans bolluğu ise aslında beyindeki nerötransmitter (çoğunlukla serotonin ve dopamin) bolluğundan başka bir şey değildir. Hayata bu şekilde şanslı başlayanlar yetişkinlikte dünya batsa karamsarlaşmaz, en zor koşullarda bile gülmenin yolunu bulur ve zor koşullardan kurtulması uzun sürmez. Neşeli insana çatan çıkmaz, çıksa da o zaten aldırmaz ve zorluklarla daha zekice başeder. Depresyonda olanlar ise mutlaka öfkelenecek, üzülecek ve kaygılanacak bir şeyler bulur ve gerçekten de bu duyguları doğrulayacak belalar başlarına gelir. İşte bu noktada kurtuluşun tek ama tek çaresi bu pozitif insanları kendimize örnek almak, onların pozitif düşünce tarzına geçebilmek için kendimizi aklımıza gelen her yoldan zorlamaktır.

 

9 - Eleştiriye kızıyorsanız söylenende küçük de olsa gerçek payı var demektir, yoksa alakasız iddialar size komik gelirdi. Söylenenleri hakaret olarak alacağınıza kendi içinizdeki gerçekle yüzleşmekte kullanın ve neyseniz kendinizi o şekilde ortaya koyun. Gerçekler ortadayken tartışmanın ne anlamı kalır? Ya anlaşır yola birlikte devam edersiniz ya da yolları ayırırsınız. Dünyeviyat bir pazarlıklar bütününden başka bir şey değildir. Bir işi ya severek yapın ya da hiç yapmayın, dünya milyonlarca alternatifle dolu. Farkında olduğunuz alternatifler ne kadar fazla olursa bir alternatif seçerkenki gerginliğiniz de o kadar az olur ve başarma şansınız o kadar yükselir. Yakınmakla, ağlamakla, saatlerce dertleşmekle veya gevezelikle çözüm gelmeyecek. Yüzeysel konuları, semptomları ve sonuçları tartışmayın, meselenin köküne inin, asıl sebepleri bulun. Sonuçta aspirin almak hastalığı iyileştirmez, semptomları iyileştirir. Tam ve net bilgi edinmeden çözüm arayışına girişmeyin. Gireceğiniz bir çevrenin frekansının size uyumlu olması çok önemlidir. Hayatta önce hangi sosyal kesime ait olduğunuza karar verin, anneninizin köyüne mi, şehrin orta işçi kesimine mi, yoksa elit tabakaya mı? Batılı mısınız yoksa doğulu mu? Muhafazakar mı modern mi? Sosyal biri misiniz yoksa yalnızlığı seven mi? Girişken biri misiniz edilgen mi? Bunu ortaya koymadan rasgele yaşarsanız bulunduğunuz ortamla sürtüşmeniz muhtemeldir. Ortak noktalar bulma ya da uzlaşma çabası her zaman işe yaramaz, bazen daha çok çatışma getirir. Uyum için bir yere kadar fedakarlık gerekir ama uyumsuzluk hissi net ise alarm sayılmalı ve pire için yorgan yakılmalı. İç sesinizi dinlemeyerek belaya çattığınızda asıl suçu kendinizde görün ki ders aldığınıza emin olun. Tuzak doğanın bir parçasıdır, besin zincirinin üstündeki tüm canlılar tuzak kurarak geçinir, tuzağa düşmemekten mesul olan kendinizsiniz. “Karşıyı suçlamak” asla zeki ve tecrübeli kimselerin yolu değildir. Suçlamanızda haklı çıksanız bile sonu başarısızlığa giden mutsuz bir hayat sürüyorsunuz demektir. Frekansınızı bulana kadar maymun iştahlı olun, bulduğunuzdaysa kaçırmayın, bağlanmayı ve sadakati bilin. Keyif alıyorsanız ve başardığınızı hissediyorsanız o yolda sürekli daha fazla ilerleyin.

 

10 - Dünya denilen dağda herkesin aynı anda zirvede olması imkansızdır. Merdivende bile altsız üst olmaz, şanssız çoğunluk olmasa şanslı azınlık olmazdı, herkes tam eşit olabilse zaten şans diye bir kavram olmazdı. Mucizeler nadir bulunduğu için mucize, zenginler nadir bulunduğu için zengin, çekici insanlar nadir bulunduğu için çekicidir. Dünyada herkesten daha yükseğe çıkma fikrini bırakıp tam olarak kendiniz olmayı, ruhunuzun dünyaya geliş amacını bulmayı başarırsanız en zirvedekilerden bile mutlu olursunuz, bu mutluluk sizi sonunda gerçekten de bu zirvedeki insanların yanına taşır. Dünyevi cenneti bulmak için önce kendi içinizdeki sonsuz cenneti bulmalısınız, onu açığa çıkarmak için de önce içinizdeki cehennemi temizlemeniz gerekir. Ne kadar düşük seviyenizle yüzleşebilirseniz hedeflerinize o kadar hızlı ulaşırsınız, hayatınızı kökten değiştirecek kriz ve devrim o kadar kolay gelir. Kötü durumda olabilirsiniz, bu durumdaki tek kişi değilsiniz ve bu satırları okuyacak bilince erişmişseniz kesinlikle çoğu insan sizden daha kötü durumda. İnsanlar içindeki mutluluğu bulabilmek için dünyayı geziyor, oysa o zaten içinizde. Yapmanız gereken çakralarınızdan iç dünyanıza dolan evrensel enerjinin getirdiği mutluluğun tüm bedeninize dolup içsel cehennemi çakralarınızın diğer yönünden dışarı atmasını sağlamaktır. İyileşmede ilkin ilaç tedavisi, sonra doğru beslenme ve yaşam tarzı, sonra manevi çalışma ve en son zihinsel zorlayıcı çalışmaların 4 sıra halinde birbirini takip etmesi esastır. Mesela asosyalseniz önce psikiyatriste getmeli ve yazılırsa ilaç kullanmalısınız. Sonra hayatınıza doğru diyet ve egzersizi, sporu eklemek gerekir. Sonra spiritüel çalışmalar devreye girer. Bu başarılamazsa dördüncü aşamada kendinizi biraz da zorlayarak sanat, eğitim, gece hayatı, sevdiğiniz bir meslek, karşı cinsle ilişkiler gibi faaliyetler denemelisiniz. Sizin hayallerinizi neredeyse hiçbir çaba göstermeden yaşayan sizin tipinizde, yaşınızda, maddi durumunuzda milyonlarca insan var, onlar yapıyorsa bunca emekle siz niye yapamayasınız? Onların ruhunu alıp kendi bedeninize kopyaladığınızı düşünün. Siz önce kalpte mutlu olun da, çözülmeyecek zorluk, bulunmayacak partner, alınmayacak iş, altedilemeyecek rakip, yenilmeyecek düşman, elde edilemeyecek başarı yok. Bu başarılar daha fazla mutluluk getirir ve manevi-dünyevi yükseliş döngüsü böyle devam eder.

11 - Hayat zordur, başarmak için zorlukları aşmak gerekir, Dünya bir küre, kaynaklar ve imkanlar kısıtlıdır düşüncesi insanoğlu ilkel çağlardan beri bu kültürü ve düşünce sistemini beyninde yaşattığı için devam etmekte. Oysa günümüz teknolojisinde artık bolluk var ve kıtlık zihninden çıkanlar çoktandır bunun keyfini sürüyor, dahası şu an sizin olması gereken fazlalıkları da ne yazık ki çöpe atıyor. Avantajlı bir yer edinmenin ana yolu önce kendi içinizdeki avantajı keşfetmekte. Maneviyatı yani pozitif inancı yanınıza almadan gelen başarı gerçek, kalıcı ve size doyum verecek başarı olmaz. Eğer bakış açınız negatifse zenginliğin bile saadet getirmediği bir noktaya varırsınız. Aslında zengin, çekici, sağlıklı, yetenekli, zeki, güçlü ve şanslı insanlar bile sıradan insanlardan özünde farklı değildir, süper güçlere sahip olamazlar, acı ve yıkım tehlikesine karşı zırhları yoktur. Onlar bile hayal kırıklığından, hastalıklardan, saldırıdan, üzüntüden, korkudan, öfkeden münezzeh değildirler. Şimdi bu klişelerle yüzleşmeyi seçerlerse, demekki insan hep mutlu kalamaz derlerse olacağı odur. Halbuki bunun tam tersi hiçbirşeyi olmayıp fakirlik mutluluktur felsefesine erişmiş insanlarla dolu dünya. Peki negatifin ana temsilcisi olan dünyeviyat kafasıyla düşünmenin getirdiği buysa pozitifin ana temsilcisi maneviyat tam olarak nedir? O sadece ibadet değildir, önce tüm bu kaosun ardındaki ilahi planı anlamaktır, olan olayların kökündeki sebepleri ve sonuçları çözme, akışı anlama çabasıdır. Meditasyon yoluyla kendinizi ve felsefe yoluyla dünyayı anlarsanız, o zaman hayat size ne o kadar zor gözükür, ne de acımasız yüzünü gösterir. Maneviyat, en başta sevmekle başlar. O destek olmanın, paylaşmanın, affetmenin hayata neler kattığını bilmektir. Teşekkür etmenin, rica etmenin, özür dilemenin büyüsünü görmektir. O meditasyondan, çakradan, çekim yasasından, duanın gücünden, karmadan, durugörüden, astrolojiden, sosyolojinden, psikolojiden az da olsa anlamaktır, okumak bu yüzden bu kadar yüceltiliyor, sadece bilmek bile bazı enerji akışlarını değiştirecek. Hayatı bir araba sayarsak herkes onu kullanmayı bilir ama herkes iç yapısını, nasıl çalıştığını ve arıza yapınca nasıl onaracağını bilmez. Maneviyata erenler bu yetenekleri sayesinde zaten yolda kalmazlar, maneviyat yolunda ilerleyenler ise onarım için bir psikoterapist çağırmayı bilir ama maneviyatla ilgisiz insanlar o bozuk araba yüzünden ömür boyu yürümek zorunda kalır. Örneğin nefret ettiğiniz bir insanın o hareketinin altındaki sebebi öğrenseniz, geçmişte ona neler olduğunu ve onun nasıl bu hale geldiğini bilseniz, yani gerçekten tanısanız ona kızmanız imkansızdır. Sizi karşınızdaki öfkelendirmiyor, o içinizdekini size yansıtmakla görevli bir tanrı elçisi sadece, öfke kendi içinizden doğmakta ve ona son vermek de sizin elinizde, aynı şey mutluluk için de geçerli. İnsanlar hiç bir şeye kafa yormadan harika bir hayat sürmek isterler. Hayatında bir kez bile neden yaşadığını sorgulamamış ama herkese oruç tuttuğunu ilan eden kişi manevi değildir. Niye namaz kıldığını sorsan içe dönme, özü anlama, yaradanı bulma amaçlı olduğunu, ya da okuduğu ayetlerin türkçe anlamını bilmez. Allahın emri der çıkar. Ona göre hayat herkes ne yapıyorsa onu yapmaktır, oysa bu sadece bitkisel hayattır. Maneviyatta yol almamış kişilerden, öldükten sonra nereye gideceğini düşünmesini, yıldızlara bakıp uzaylılar var mı diye hayal kurmasını, ya da bir sanat eserinden büyülenmesini zaten bekleyemezsiniz de, zordakine merhamet etmek ya da eşine karşı romantik olmak gibi temel memeli hayvan davranışlarını dahi beklemek zordur. Hepimiz yaşlanma yolundayız, günün birinde maneviyatı takip ederek nur yüzlü dede olmak da, kalabalıkları takip ederek huysuz yaşlı keçi olmak da size bağlıdır.

 

12 – Seçimlerinizde kaliteden ödün vermeyin, ayrıntılara dikkat etmekte üşenmeyin, not alma ve akılda tutma alışkanlığı edinin. İzleyici kalmayın, daha fazla dahil olun, yaşadığınızı hissettirecek olan budur. Her şeyden biraz anlayın ama sadece bir alanda en iyisi siz olun. İnsanlar enerjisini şuursuzca gündelik rutin koşuşturmaya değil de yavaş ama yoğun çalışmaya odaklasa, bir işe 5 saniye yerine sadece fazladan 30 saniye odaklansa, hataların, kazaların ne kadar azalcağını ve farkedecekleri yeni fırsatların ne kadar artacağını bilmiyor. Hele hayat denen satrancı 3-4 hamle ilerisini düşünerek yaşayanlar yıldızlaşıyor. Bu yüzden geçmiş veya şimdi odaklı olmaktan çok gelecek odaklı olanlar kazanıyor. Onlar en zor anda uzaktan öyle bir nokta atışı yapar ki, durumu nasıl kurtardıklarına şaşarsınız. Hayatta başarının anahtarı budur; En stresli ve dayanılmaz anda sakin kalıp akıllıca adımlar atabilmek! İnsanların çoğu fazla fikirle dolu olmak, sadece derdini anlatmaya odaklanmak ve dinlemeyi bilmemek yüzünden ne kadar çok tüyoyu kaçırdığının farkında değil. Evet şeytan ayrıntılarda gizlidir, ayrıntıları görmelisiniz, fakat genel resmi de görmelisiniz, bunları sırayla yapmak bir diğer harika çözüm taktiği. Sanatsal anlarda hayatın sizin için o anda yarattığı duruma özel yaratıcı bir cevap vermek, teknik anlarıdaysa beyninizdeki tecrübelere, hazır kalıplara bakarak temkinli hareket etmek idealdir. “Daha az iş, daha fazla dikkat” anlayışınız arttıkça daha kaliteli bir yaşamınız olur. Tanrının bile isteği nefsinize zulüm değil, minimum harcamaya karşı maksimum karla kalbinizin dilediğine ulaşabilmenizdir. Tıpkı tembellik gibi aşırı sorumluluklar ve yükler almak da sizi geriye düşürür. Dikkat enerjinizi geçmişteki hatalardan çok yeni işlerinizde hata yapmamaya kaydırın, bu hayatınızdaki sefalete adım adım son verecek. İçinizden ben en doğrusunu zaten tahmin ediyorum diyerek dinlemek ve gerçeği anlamak için çaba harcamamak, yerinde saymak demek. Hayatta doğru yolda gidip gitmediğinizi anlamanın anahtarı yoldaki ipuçlarını iyi okumaktır, geldiğiniz yer öncekinden iyi mi? Kötü mü? Ömrünüz boş yollarda oyalanacak kadar uzun değil. Her yol ayrımına gelişinizde dikkatli gözlemleyerek, istihbarat yaparak ve iç sesinizi dinleyerek doğru patikayı seçmek kritik önemde. Kurallara uyun ve özellikle hırsızlık, kaza ve sağlık konularında güvenlik tedbirlerinizi tam alın. Kazayı kaza takip eder uyanık olun. Sizi yüzüstü bırakmış ya da kötü şöhret yapmış firmaların, satıcının, esnafın listesini tutun ve onlardan bir daha alışveriş yapmayın. Hatta önce internetten araştırmadan ve çevrenize danışmadan hiçbir faaliyete girmeyin, buna vakit kaybı olarak bakarsanız yaşayacağınız sıkıntıları telafi için daha fazla vakit harcarsınız. Günden daha verimli faydalanmak için sabahları erken kalkın. Sofradan doymadan kalkın. Hafif aç, hafif stresli, hafif yorgun, hafif mutsuz, hafif yalnız, hafif aptal hissetmeye açık kalın, bazen işleri batırın, biraz azar işitin, bazen rezil olun ve utanç verici şeyler yapın, varsın sizi biraz kötülesinler bunlardır, doğal zorluklardır asıl size yaşadığınızı hissettirecek olan. Sürekli daha fazla mutluluk isteyin, bir adım ilerisi nasıl olurdu sorusunu sorun ve tanrıya bırakın. Gönülden istediğiniz ama olsa da olur olmasa da olur diyebildiğiniz herşey sürekli daha iyiye gider.  Eleştirilebilecek yönlerinizi önce kendiniz söyleyin, “Çaptan düştüm” deyin, “Kavrayışım kıttır benim” deyin, “Tipten kaybediyorum” deyin size sempati duymaktan başka söyleyecek sözü kalmaz kimsenin ve başarılarınız daha göze çarpar hale gelir. Yılda bir doğa gezisine, mümkünse kampa çıkın, ayda bir kez kışları SPA’ya ve yazları (yüzmeseniz bile) plaja gidin, haftada bir kez egzersiz yapın, müzik dinleyin, eğlence yerlerine giderek sarhoş olun ve dans edin, günde bir de parkta gece yıldızları, gündüz çiçekleri seyredin. Bazen tek başına ormana gidip termostan çay içip doğanın müziğini dinlemek bile yeter, hiçbir amacınız yok gibi görünür ama aslında çok kutsal bir amacınız vardır, iç sesinizi duymak, o sestir size yeni zaferlerin kapısını açacak. Ya da evde hiçbirşey yapmadan yatarsınız, bunun amacının da dinlenmek olduğunu bilerek, bunu aklınızda tutarak yatın, çok daha huzurlu ve kaliteli şekilde dinlenmiş olursunuz. Yaptığınız işin ya da konuştuğunuz kelimenin, hatta bir şey yapmamanın bile neye hizmet ettiğini bilin. Evcil hayvanınız olsun ve mizah dergileri alın, duyduğunuz rahatlatıcı veya motive edici sözleri cep telefonunuza not alın ve kötü hissettiğiniz zamanlar okuyun, bunlar mutluluğu yavaş ve tehlikesiz yoldan kuracak. Sağlığınızın değerini henüz sağlıklıyken bilin, özellikle diş sağlığı ve kilo konularında üşenmeden sıkı tedbirler alın. Mesela o gün ne yediniz, içtiniz ya da yaptınız da sizi mutlu etti, ya da mutsuz etti? Bunu takip edin. Mesela baharat, acılılar, bitki çayları ve vitamin takviyelerinden depresyon yaşadığı ortaya çıkan insan sayısı hiç az değildir. Bedeninizden kaçmayın, hastaysanız acıya odaklanın, adeta düşüncesel olarak o acının içine girin, bu acıyı çözer, hastalığın nedenini ortaya çıkarır ve iyileşme süreci o an başlar. Yıkım yaşamak ve yeniden inşaya mecbur kalmak hayatın bir parçasıdır, fakat yine de korumak, yedek almak, düzenli arşiv tutmak, saklamak ve doğru zamanda, doğru kişiden, doğru konuda yardım istemek, sürekli geri dönüşler yüzünden kaybedilen zamanı azaltır. İnsanlar okumaya karşı üşengeçtir, tabelaları okumaz, uyarı yazılarını okumaz, prospektüsü okumaz, kredi kartı sözleşmesini okumaz, kitap derseniz hiç okumaz, siz okuyun ve bu hayatınızı adım adım değiştirecek. Nefes alış verişlerinizi göbeğe doğru derinleştirin. Beyniniz ve yüzünüzden tüm iç organlarınıza dek gevşeyin, onların yerine oturduğunu hissedin. Buna karşın bedeninizi dik ve zarif bir duruşa ve yürüyüşe alıştırın. Özgüvenli bir kişisel imaj ve karizmatik bir duruş için bu şarttır. Çekici ve asil bir duruşun kökünde agresiflik ve girişkenlik değil kabul edicilik vardır, güzelin peşinde koşmak değil, peşinden koşulacak kadar güzelleşmek vardır. Erkek olsanız bile dişil tarafınızı keşfedin ki hayata bütün olarak açılabilin. Fiziksel güzellik daima ilk sırada gelir, istisnası çok azdır. Hiçbir şey imajınıza kararsız ve pejmurde bir görünüm kadar zarar veremez. Kararlı duruşunuza kendinizi ikna etmeden kimseyi edemezsiniz. Bunun için de vicdan azabı çekeceğiniz, evrensel değerlere ve kişisel felsefenize uymayan işi yapmayın. Haklı olduğunuz konuda mücadele verirken oluşan yıkımdan kesinlikle vicdan azabı çekmeyin. İşlerin bazen çirkin bir hal almasını doğal görebilmek, çirkinleşmeme çabasından çok daha büyük faydalar getirecektir hayatınıza. Özellikle geri kalmış ülkelerde işyeri, askerlik vs. gibi toplu yaşam yerlerinde olgun, istikrarlı, uyumlu, dengeli, adil, saygılı, sade ve tarafsız bir görüntü vermek ile sadece böyle insanlarla ittifak, dostluk ve samimiyet kurmak güvenliğiniz ve başarınız için çok önemlidir. İnsanların gün başlarken söze günaydınla değil de azarlama ve ikazlarla başladığı berbat bir ortama mahkum olsanız bile siz günaydın demekten vazgeçmeyin, onlara siz öğretin. Bunu kararlı şekilde yaparsanız insanlar ya pozitif frekansınıza uyumlanır ya da kalpleri kötüyse çevrenizden uzaklaşır.

 

13 – Çözüm üretmede en güçlü tekniklerden biri de önce derinlemesine zihinsel olarak düşünmek, sonra beyninizi boşaltıp  tanrısal çözümün beyninize akmasını beklemektir. Bunu gerektiği kadar tekrarladığınızda çözüme ulaşmama ihtimaliniz yoktur. En üstün zeka tanrıdan gelendir ama akışın düzgün işlemesi için zihin de çalışarak yağlanmış, ışıldamış halde olmalıdır. Gerçek sevgi, şifa, güç ve yetenek tanrıdan gelir. Odaklanırsanız sırtınızdan çakralarınıza akan ve oradan vücudunuza yayılan bu gücü, bu rehberliği, bu sıcaklığı hissedersiniz. Kaos ve hatalarda ruhsal çöküş yaşamak yerine ders çıkarma ve işi öğrenmeye odaklanırsanız ödülü büyük olur. Kriz anlarını üşengeçlik etmeyip zayıf yönlerinizi keşfetmek için fırsata çevirin. Duygusal zekanın temelleri olan iyimserlikten vazgeçmeme, aksiliğe rağmen yola devam edebilme ve ne olursa olsun umudunu kaybetmeme yeteneklerini koruyup geliştirmeniz önemli. İnsanlar sürekli kalp mi mantık mı tartışmasına girer fakat ruhunu gerçekten bulmuş birinin kalbi ve mantığı arasında en ufak bir görüş farkı bulamazsınız. Merkez göbek çakra tanrısal tekilliktir, bu tekilliğe kök salana dünyadaki fırtınalar bile sadece birer heyecandır. O yüzden mutluluk için, varoluşunuz içten dışa akmalıdır, tersi yöne değil. Bu yüzden dışa dönük olmak bu kadar önemlidir. İçinizdeki ışığı yaktığınızda dışarıdaki karanlık bile sizin için aydınlık olur. Sıfır noktası maneviyattır, sıfır noktasından çıktığınız an dört boyutlu dünyeviyatın zorlu ortamına geçersiniz. Evren sıfır noktasından patlamıştır. Sıfır noktası iç sesin kaynağıdır. O ses ki bir ceylanı doğar doğmaz ayağa kaldırıp annesinden süt emdirir, bir CarettaCaretta kaplumbağasını yumurtadan çıkar çıkmaz denize koşturup yüzdürür, göçmen kuşlara binlerce kilometrelik yolculuğunda rehberlik eder, sadece biz modern çağda kafamızda yarattığımız gürültüyle o kökle bağlatımızı kaybettik.

 

14 - Ruhunuz Reiki evrensel enerjisiyle aynı özden yapılmıştır. Çok istediğiniz halde hayatınıza gelmeyen bir şeyler var ise asıl bahtsızlığınız ona sahip olamamanız değil, henüz ruhunuzu bulamamış olmanızdadır. Meditasyon gerçeği görme yeteneği sunar. Doğru olduğuna emin olduğunuz seçenek karşınızda belirene kadar meditasyonda derinleşmelisiniz. Meditasyonla özünüze inip ruhunuzu bulduğunuzda o arzunuz ya yok olur gider, ya da onun zaten kolayca ulaşilabilir olduğunu farkedersiniz, üçüncü bir olasılık yoktur. Çekim yaparak hayatıma getirdim dediğimiz şeyler aslında sonradan görme yeteneği kazandıklarımızdır. Varoluş özünde sorunsuzdur, sorun görünen her şey meditasyonla hemen çözüme kavuşur. Sizi yaratan sizi dünyaya uygun koşullarda yarattı. Milyonlarca yıllık evrim bedenin ihtiyacı olan her şeyi doğada bulmasını garanti etti, o yüzden bir isteğe erişilmesi imkansızsa o şey hayatınız için zorunlu olamaz. Kısmetsizsiniz çünkü kısmetinizi yanlış yerde arıyorsunuz, aramanız gereken ilk yer dışarısı değil ruhunuzun merkezi. Merkeze ilerledikçe mutluluk artar ve bir nesneyi düşünürken ne kadar mutluysanız o nesneyi kendinize o kadar çekersiniz, ne kadar mutsuzsanız istediğiniz nesneyi o kadar itersiniz, resmen sizden kaçar. Daha ayrıntılı açıklamak gerekirse, bir hayalin gerçekleşmesinin ana yolu onu ruhunuzun istemesidir. Merkeze vardığınızda sonsuz bir’liğe temas edersiniz, ego yok olur. Ego yok olunca tanrı vardır, ego varsa tanrı yoktur, yani siz varsanız mecburen arzular da vardır fakat bu arzuların gerçekleşmesi için gereken alan yoktur. Siz yok olunca hayaller ve arzular gider ve yerine gerçekler gelir. Kendi gözleri yerine tanrının gözleriyle bakmayı başaran ne bir terslik görür ne de bir terslikle karşılaşır. Tüm evreni sınırları olmayan bir bütün olarak görme seviyesine ulaşır. Sevmek içinizden geldiği sürece bir kutsamadır, zorlama mantık sevgisiyse zamanla tersi kutba giderek nefrete dönüşür. İç sesiniz sizi harika fikirlerle dolduruyorsa terfi edersiniz ama zorlama planlar yaparsanız ukala ve kibirli görülerek işten kovulursunuz. Maksadınız terfiyse yerinizde sayarsınız, işinizi kaliteli yapmaksa terfi edersiniz. Karşı cinse iç sesiyle yaklaşan çapkın, zihniyle yaklaşan sapık olarak algılanır. İçinizden gelerek en çılgın kıyafeti de giyseniz yakışır ama zihinle alınan en sıradan elbiseler bile sırıtır. İç sesi dinlemek size daha bireysel ve bağımsız bir kişilik kazandırır  “özel biri” olarak görünürsünüz, ama zihninizle öyle olmaya çalışırsanız bencil, dik başlı ve isyankar görünürsünüz. Yorgunsanız iyi uyursunuz ama iyi uyumak isterseniz yorgun uyanırsınız. İç sesle kötülük bile yapsanız iyi biri olursunuz, zihinle iyilik yapsanız bile kötü biri olursunuz. Kısacası tanrının yarattığı iç ses meleğimiz, toplumun yarattığı beyinlerimiz şeytanımızdır.

 

15 - Manevi eğitim kolaydan zora gitmeli ve sonra tekrar kolaya dönmelidir. Yolculuk üç seviyedir: Başlangıç, olgunlaşma ve aydınlanma. Kişi başta başkalarının aklıyla seçim yapar ve hayatını mahveder, olgunlaşınca listedeki her seçeneği deneyip en güzel seçimi yapmayı öğrenir, aydınlanınca her seçeneği denemenin maliyetini görür ve iç sesiyle seçer. Başta ahlak kurallarını bilmediğinden topluma zarar verir, olgunlaşınca ahlak kurallarına uyarak hayatı kaçırır, aydınlanınca ahlakçılığı tekrar terkeder ama bu kez ne kendine ne başkalarına zarar vermez. Başta girişken ve çevresine zarardır, olgunlaşınca pasif ve faydasızdır, aydınlanınca girişken ve çevresine faydadır. Başta aktiftir, darbelere açıktır ve kumarvari riskler aldığından kaybeder, olgunlaşınca pasif, garantici, kuralcı ve kontrolcü olduğundan kısmetsizdir, aydınlanınca tekrar aktiftir, darbelere açıktır ama akıllıca küçük riskler aldığından kazanır. Başta saftır herkese güvenir ki bu sadece yıkım ve acı getirir, olgunlaşınca önyargıları vardır güvenmez, yıkım olmaz ama başarı da olmaz, aydınlanınca önyargıları atar, doğru kişilere güvenir ve bu kez şansı yolundadır. Başta doğru yerde yanlış kişi olduğunu düşünür, olgunlaşınca yanlış yerde doğru kişi olduğunu düşünür, aydınlanınca doğru yerde doğru kişi oluğunu anlar. Başta eziklik ve kaybetmişlik duygusu içindedir, olgunlaşınca özel, değerli, sevilmeye layık, yetenekli ve muktedir olduğunu anlar, aydınlanınca kendini ayrı tutan egoyu atar ve bütünün parçası olur. Başta ruhsal merkezini bilmez, sadece dünyeviyat peşinde koşar, olgunlaşınca maneviyat merkezinde gittikçe derinleşerek yorumsuz bir bakışa, tek bir tanık göze dönüşür, aydınlanınca kişi tamamen yok olur, merkez ve ses dahi artık yoktur.

 

16 - Hayır demenin, ilgisiz kalmanın, mesafe koymanın, vazgeçmenin ve itiraz etmenin hakkınız olduğunu unutmayın. Herhangi bir konuda kimin saygı gösterip söz dinleyeceğini yaş değil, önce kişisel gelişim seviyesi, sonra da o konudaki eğitim, tecrübe ve yetenekler belirler. Hayatın garantisi yoktur ama yine de tanımadığınız kişilerde gerekli garantileri görmeden anlaşma yapmayın. Yanlış insanların vaktinizi, paranızı ve enerjinizi çalmasına izin vermeyin. "Daha işin başında böyle özel, kişisel, ayrıntılı konuları konuşmak ayıp olur" diyerek işleri oluruna bırakırsanız, işler ters gidince zaten kısıtlı olan para, zaman ve emeğinizi boşa harcamış olursunuz. Sizi dinlemeye hazır olmayan müzakereye kapalı kişi veya sistemden sonunda hiçbir fayda görmezsiniz. Ne istediğini açıkça ortaya koyma, görüşerek uzlaşma ve karşısındaki kişinin anlayışına saygı gösterme kültürü çevremizde az olduğundan bu konuda çok seçici olun. Mesela sadece karın doyurmak için ne iş olsa yaparım çağında yaşamıyoruz artık, iş görüşmesinde çalışma saatleri, izinlerin aksamaması, işin net tanımı ve maaşın gününde yatması konusunu açıkça konuştunuz mu? Mesela bir kız sizle konuşmak istiyor, niyeti ilişki yaşamak mı paranızdan faydalanmak mı? Bir adam sizinle ilişki yaşamak istiyor, niyeti evlenmek mi yoksa sadece cinsellik mi? Evet peşin konuşmak çoğu insanı sizden kaçırır fakat o zaman sadece güvenilir insanlar yanınızda kalır. Açık ve net bir duruş sergilemeniz herkesin olmasa da aklı başında ve iyi kalpli insanlara yanınızda yer açacaktır. İnsanlara başta güvenmeyin, onlara olumlu tutumlarını gördükçe kredi verin. Doğanın en temel kanunu gereği güvenilir olduğunu kanıtlanmayan tehlikeli, doğru olduğu kanıtlanmayan yalan, iyi olduğunu kanıtlanmayan kötüdür. Kuşkucu yaşamak zordur kabul ama haklarınızı yitirerek sosyal seviyenizi kaybetmek daha zordur. Önyargısız ve pozitif olmayı tedbirsizlik olarak anlayan kişiler tatile giderken evinin kapısını kilitlemeden bırakıyorsa, internetten yorumlara bakmadan rastgele alışveriş yapıyorsa, tanımadığı kişilere kefil olup borç para veriyorsa, parasının tümünü borsaya yatırıyorsa ve bu hoyratlığı yüzünden başı derde girmiyorsa bu onun ruhsal tekamülde çok ileri bir düzey aydınlanmaya ulaştığını gösterir. O kişilerin sınırsız bir güven duymasında sakınca yoktur, fakat siz bu düzeye ulaştığınıza dair delillere sahipmisiniz? Evet benim her seçimimde tam isabet şansım var diyebiliyormusunuz? Eğer öyleyse tabi ki özgürsünüz.

 

17 – Hayattaki her fırsat sizin için iyi fırsat değildir. Bazılarını hiç karşınıza çıkmamış saymak daha iyi fırsatlara açılan tek kapıdır. Bulamadığınız şey aslında size lazım değildir, ısrarı bırakıp biraz sabredin nedeni oraya çıkacak. Durumu yokuşa süren, pazarlığı ödeyebileceğinizden yüksek ya da hakettiğinizden düşük tutandan vazgeçin. Kurnazlığa prim vermeyin, varsın sizi terk etsinler, evet başta sanki bazı fırsatları kaybetmiş gibi hissedeceksiniz ama aslında ne beladan kurtulduğunuzu bir gün anlayacaksınız. Ayıp olur diye de düşünmeyin, insanlar bu dünyada birbirine ne kötülükler yapıyor, sizinki nedir ki. Hem içinizde artık isteksizlik hissettiğiniz ve vazgeçtiğiniz her şey aslında baştan beri sizi hiç istememiş demektir. Gün boyu sizi aramayıp da tam duşa girdiğinizde arayan kişi ya aslında sizle konuşmak istemiyordur, ya da bu arayışın size bir hayrı yoktur. Sizi en doğal en içten halinizle kabul eden sizin için en doğru olandır. Kolay vazgeçen biri olmak iyi bir strateji, fakat aynı zamanda doğru fırsatı görüp ondan asla vazgeçmemeyi bilmek çok önemlidir, aksi halde yalnızlığınızın dozu gittikçe yükselir. Bir açık konuşmak istemeyen ketumla, bir sizi konuşturmayıp kaçanla, bir de gevezelik derecesinde çok konuşanla ilişkinizi sürdürmeyin. Tezcanlı, sabırsız ve panik insanlardan uzak durun, kesinlikle başınıza dert açacaktır. Yüzü gülmeyen, duygularını ifade etmeyen, soğuk, ilgisiz ve tutarsız insanlarla da öyle. İçten bir gülüş ve samimiyet göremiyorsanız bir beladan, bir tuzaktan mutlaka kuşkulanın. Duygularını ifadede sıkıntı yaşayan, hatta yazışırken smiley kullanmayandan bile kuşku duyun. Kabalık, agresiflik, sahtekarlık, açgözlülük, arsızlık ve bağnazlık emaresi sezdiğiniz an kaçın! Kalırsanız kesinlikle daha kötüye gidecektir. Maalesef somurtkan, empati yoksunu, duygusuz ve fırsatçı insanları “zeki” olarak tanımlayan global bir kültürde yaşıyoruz, lütfen bu tuzağa düşmeyin, böylelerine ne sempati duyun ne özenin. Hemşehriniz olması, size yardım etmiş olması, yetenekli, zengin ve güçlü olması, yetki sahibi olması, tekel olması, sizi kurtarabilecek tek kişi olması, sizi sevmesi, iltifat etmesi, ilgi göstermesi hiç farketmez. Kaba biri durumuna düşmek riske girmekten iyidir. Size faydası olan insanlara alttan almayı bilmeniz gerek, zararı olanlara ve tehdit edenlere değil. Şeffaflık medeniyet göstergesidir; Sırları, yalanları, gizli ajandası olan insanlardan, fiyat yazmayan dükkandan, ürününü tattırmayan pastaneden uzak durun. En ideal insanların yatak odası dışında gizleyecek hiçbir şeyi yoktur. Benim özelim kelimesini çok kullanandan, cep telefonunu ve bilgisayarını sizden saklayandan ve buna karşın iş size gelince her adımınızı takip edenden iyi eş olmaz. Kişiliği oturmamış ve sorumluluk almayı bilmeyenden de öyle. Mesajınıza çok meşguldüm bahanesiyle gün boyu cevap vermeyen sevgiliden evlilik hayatınızda size ne kadar ilgi göstermesini bekliyorsunuz? Ya da trafikte başka insanları taciz eden, kavga çıkarandan? Sizin yanınızda başkalarına kötü davranıyorsa o kötü davranışın bir gün size de döneceğini anlamak için zeki olmaya gerek yok. Başkalarına uyguladığı şiddeti veya sahtekarlığı size övünerek anlatanın size ne yapmasını bekliyorsunuz? İlişkiyi ilerletmeye karar verdiyseniz mutlaka önce sosyal medya hesabına bakın, orada kimse gerçek yüzünü uzun süre saklayamaz. Sosyalleşmeyi takıntı haline getirmeyin, işte o zaman az ama doğru insanları yanınızda göreceksiniz. İyi arkadaşlar edinmek asosyallikten ve o da yanlış arkadaşlar edinmekten iyidir. Meditasyonda derinleşen insanların arkadaşlıkları ve ilişkileri artık zeka ve samimiyet üzerine, çıkar gözetmeyen bir karşılıklı yardımlaşma üzerine gelişir. Siz daha yardım istemeden yardıma koşan arkadaştır ideal olan. Talepkarlık içeren, paylaşımdan kaçınılan, iki tarafın da muhtaç olduğu, bir tarafın hep alıcı olduğu, ya da maddi-manevi hiçbir alışverişin olmadığı birlikteliklerden güzellik ve muhabbet doğduğu görülmüş şey değildir. Bazen iyiliklerinize karşılık sadece bir hoşsohbet beklersiniz ama onu bile alamazsınız, bu arkadaşlığın geleceğinden ne bekliyorsunuz ki? Alışverişsiz arkadaşlık olmaz ama arkadaşlıksız alışveriş olur, bazı insanlarla da samimiyet kurmaksızın sadece iş yaparsınız. “Nabza göre şerbet verme” sanatını bilin, herkese eşit davranmaya çalışmak iki tarafı da yıpratır ve çarpık ilişkilere neden olur.

 

18 – Empati ve duygu yoksunu bir çevreyle sarılı olduğumuz hayatın acı gerçeği. Fakat bir de tersine sürekli suçluluk duygusu ve pişmanlıklar içinde kıvranan insanlar var. Buna en acil çözüm utanç ve pişmanlık duygusu yerine şükran duygusu koymaktır, yani hayatınızda minnet duyduğunuz şeyleri aklınızdan geçirmek. Sorumlu olduğunuz an sadece şimdidir, 1 saniye geçmiş ve geleceğin sorumlusu tanrıdır. Ne kendi yaptıklarınızdan utanç duyun, ne insanların size yaptıklarından, ne de diğer insanların birbirine yaptıklarından. Siz bile bu devasa evrende önemsizken hatalarınız daha önemsizdir ve geçmişiniz hepten önemsiz. Kendinizi çevrenizdeki insanlara yaptıklarınız yüzünden yargılayacak kadar önemsemeyin, siz bu dünyada öyle küçüksünüz ve geçicisiniz ki, ne siz toplumun o kadar umurundasınız, ne de toplum sizin o kadar umurunuzda olmalı. Onlar da tanrının kulu, hayat hakkında sizden fazlasını bilmiyor. Empatinin eksikliği de, fazlalığı da yıkıcıdır, özellikle bu konuda ortayı tutturmak çok önemli. Siz bu dünyaya başkalarını rahat ettirmek için dikkatli olmaya, ihya etmek için bonkör olmaya ya da duygusal açlığını tatmin etmek için fedakar olmaya gelmediniz. Kibarlık budalası olmak zor duruma düşürür ve dozunda bir sertlik işe yarar. İnsanlara sürekli birşeyler açıklama ihtiyacı duyan suistimale de açık olduğu mesajını verir. Gerçekten sorumluluk sahibi, bonkör ve kapsayıcı bir insan olabilmek için önce vurdumduymaz, cimri ve dışlayıcı olma hakkına sahip olduğunuzu hissetmeniz gerekir, bu hak size tanınmıyorsa orada yaptığınız iyilik değil, zorbalığa boyun eğmek olacaktır. Kalbiniz size öyle söylediği an kaba ve umursamaz olmaktan dahi korkmayın ki geri kalan tüm zamanlarda barışçıl, nazik, dürüst ve duyarlı biri olarak kalabilin, harbi insan olmak budur. Frekansınıza uygun ortamlar ve insanları bulduğunuzda onların kusurları gözünüze batmayacaktır ve aynı şekilde onlar da sizin birazcık aptal, beceriksiz veya kötü kalpli tavırlarınıza tahammül etmekte zorlanmayacaktır. Bunları yazmamın sebebi mükemmel insanı bulmanın gerçekten çok çok zor olmasıdır. Küçük de olsa bir olumsuzluk payı bırakmak lazım. İyilik yapmak eğer hiçlikten, yani tamamen kendiliğinden doğmuyorsa, yani zorlamaysa iyilik görecek kişi için bile sıkıntı yaratır. İyi olma çabasındaki insanları ne karşı cins, ne işveren, ne kendi yakınları iyiliğe layık görmez. Bırakın gerekli erdem kalbinizden yeterli olgunluğa ulaştığınızda kendi taşsın. Nerede, nasıl, kimle ve kim olduğunuzun asla fark etmeyeceği o kutsal manevi aydınlanma gününüze, şu anda olduğunuzdan başka karakterde davranarak ulaşamazsınız. (Not: Kitabımda aydınlanma derken kökeni Hindistan’a dayanan bireysel manevi aydınlanmayı kastediyorum. Bunun Avrupa’daki toplumsal dünyevi aydınlanmayla ilgisi yoktur. Bu ikisi sıkça karıştırılmakta.)

 

19 - Her pahalı mal kaliteli, her iyi giyimli adam dürüst ve her melek yüzlü insan iyi kalpli değildir, dünya yanılsamalarla doludur. Kuantum fiziği hiçbir görüntünün kesin olamayacağını anlatır, dış görünüşe bakarak önlem alın ama tam tanımadıkça açılmakta emin olmayın. Hele ki iç sesiyle bağı kopuk biriyseniz aşık olduğunuzu sandığınız kişiden bile en ağır darbeyi yiyebilirsiniz. Duyduklarınızın çok azını, gördüklerinizin yarısını, hissettiklerinizin tümünü dikkate alın. Net verilere odaklanın, kişilerin kendi görüşüne değil. Hayatta inanmak ya da güvenmek yoktur, bilmek ya da bilmemek vardır ve en kestirme yol en iyi bildiğiniz yoldur. Bildiğiniz şeyden emin olun ve bilmediğiniz şeye inanmaktan vazgeçin. Mümkünse "İzin vermeyin", çünkü "Hayır'da hayır vardır". Toplumun "Harika fırsat" ya da "Ayağına kadar gelmiş kısmet" dediklerinin çoğu aslında öyle değildir. Doğru fırsatı nasıl mı anlayacaksınız? İç sesinizden, heyecanınızdan! Bu dünyada size doğuştan biçilmiş bir görev var ve o görev için en iyisi sizsiniz. "Sen daha küçüksün erken"cilere kanmayın, yarın hayatta olacağınızın garantisi ne?, "Bu gidişle evde kalacaksın"cılara da kanmayın, daha iyi fırsatlar çıkmayacağı ne malum? Büyüklere hizmet odaklı toplumların hilesi hep aynıdır: Suçlu hissettir ve en kötüsüne razı et, bu tuzağa düşmeyin. Özellikle gençler ancak kötüsüne razı olurlarsa zamanla daha iyisini hak edeceklerine inandırılarak sömürülür. Tam aksine ruhunuza uygun seviye için savaşmak yerine bunun altında bir yaşamı kabullenmek sizi çok daha kötü koşullara sürükler. Bu insanların seveceği mesleği bulmasını ve mesleğini sevmesini engeller, hayata küstürür, yaratıcılığını bitirir ve onları sadece geçim için çalışma batağına saplar. Ülkeler bu yüzden geri kalır, petrolü olmadığı için değil. Bazen sizi üretkenlikten yıldıran sadece geçmişte yaşadığınız travmalar değil, bugün önünüze konan seçeneklerin de acımasız olmasıdır. Girdiğiniz o yolda attığınız her adım daha fazla mutsuzluk getiriyorken, fedakarlık yapan, kaybeden ve karşılığında hiçbirşey alamayan hep siz oluyorken nasıl devam edesiniz? Utanıyorsanız bırakın sizi bu duruma düşüren sistem utansın. Dış dünyadan gelen sorunu dış dünyaya fatura etmek ruh sağlığını korumakta çok faydalı. Yaralıysanız savaşamazsınız, bunun için kendinizi suçlamayın. Elbetteki kaderinizden ve başınıza gelenlerden kesin olarak kendi ruhunuzun ve bilinçaltınızın yaptığı çekimler sorumlu ama bu, bilincinizin, uyanık aklınızın böyle bir kaderi kabul edeceği anlamına gelmiyor. Bu kader bilinçaltınızdaki sorunları çözmek için bir fırsat. Her şeyinizi kaybetseniz de çok değerli dersler kazandınız, bundan faydalanmamak yazık değil mi? Hep aynı yolu izleyerek farklı sonuçlar elde edemezsiniz. Gerçekte tek başarısızlık vardır o da denememektir. Unutmayın ki hayatta hedef daha uzun yaşamak değil, hayal ettiğinizi, olmuyorsa en azından rahat hissettiğinizi yaşamak. Sevdiğiniz işle meşgul olarak yorulmakla, sevmediğiniz işte stres yaşamak farklı şeyler. Çok yorulmak sağlık için faydalı bile olabilir ama stresin fazlası kesinlikle yıkıcıdır. Hafif stres normaldir ve motivasyon kaynağıdır, o da şayet hayalleriniz yolundaysanız, sadece canınız çekiyorsa, vakit ayırmakta zorlanmıyorsanız öyledir! “Cefa çekmeden sefa süremezsin” derken cefadan sevdiğiniz işi yaparken tatlı bir yorgunluk kastediliyor, hissettiğiniz nefretse gelecekte sefa da süremezmesiniz. Hayatta başarının en temel anahtarı hayatın zorbalığına karşı çıkmak fakat kibir yaparak gerçek fırsatları da kaçırmamaktır. Seçici olun ama mükemmeliyetçi olmayın. Sırf havalısınız diye hiçbir patron size şans tanımaz, başarınızı taktir etmeyi bilecek doğru insanları bulup başarınızı ortaya koyduğunuzda sizin için yükseliş başlar. Doğru insanları bulduğunuz halde sırf geçmişte karşılaştığınız alçaklar yüzünden ego ve gururda ısrar etmek ideal işi ve hayat eşinizi bulmanızı da zorlaştırır. Eğer iyi insanları seçmeyi öğrendiyseniz onlar mütevazi, kaybolmuş ve yardıma muhtaç görüntünüzü çekici bulacaktır. Yardım istemek düşmanlıklara son vermekte güzel bir yoldur. Özellikle gençlerin “Sorumluluk al ve kendi ayakların üzerinde dur” deyişini yardımları terslemek ve hiçbir fikri ve manevi yardım almadan tek başına iş görmek şeklinde yanlış yorumlaması mesleki ve kişisel gelişimde onyıllar kaybetmelerine neden olmakta.

 

20 – Belirlediğiniz hedefin zor ama ulaşılabilir olması gerekir, fazla düşük seviye de, ulaşılamaz seviye de motivasyon kırıcıdır. Tamam başarabilirsiniz buna inanın, tamam özel, değerli, yetenekli, muktedirsiniz ve sizin hakkınız, bunu farkedin ama hangi alanda ve ne seviyede öylesiniz onu da bilmeniz gerek. İdealist, kararlı, hırslı bir maceraperest olun ama kendinizi harcayacak seviyede değil, her zaman değil, her yerde değil, her şey için değil. Doğru anı yakalamak için iç sesinizi dinlemek kritik önemde, hayatta başarılı mı başarısız mı olacağınızı belirleyen budur. Zeki insanlar dünyaya zarar verecek şekilde iş yapmaz, en başta insanlığı ve şefkati gözetirler. Aşık olmadıkça evlenmezler, ya çok mutlu bir evlilikleri olur ya da bekar yaşarlar. Çalışıp üretmek zorunda olduklarını bilirler ama zamanı öyle zekice kullanırlar ki ne sosyal hayatı, ne aileyi ihmal ederler. Girdikleri her işte hem çalışanın hem müşterinin aklına ve kalbine hitabederek kazanırlar, lider değil hizmetkar gibidirler ve bu konuda egoları yoktur. İşlerin düzgün gitmesi için sert ve tehditkar bir yönetime ihtiyaçları olmaz çünkü öylesine farkındalıkla doludurlar, iç dünyaları, düşünceleleri ve hedefleri ile yarattıkları aura o kadar şeffaf fedakar ve kararlıdır ki tüm işçiler zaten onun koyduğu hedefler yolunda hem severek, hem gayretle çalışır. Tabi patron da iş için doğru işçiyi seçmiştir. Böyle liderler daha en baştan karlı olacakları bir noktadan başlar ve daha büyük karlarla oyunu kapatırlar. Rasgele bir işte çalışmazlar, ruhlarının istediği mesleği bulup onda yıldız olmanın, en zeki olanları ise kendi işini kurmanın peşindedir. Öncelikle para değil müşteri memnuniyeti ve itibar kazanmak gerektiğini, işyeri mutlu olduğunda paranın kendi geleceğini bilirler. Hanutçuluk, satış hilesi, web sitesine yanıltıcı resim koymak gibi etik dışı numaralar akıllarının ucundan bile geçmez. Mallarına güvenleri o seviyededir ki ücret iadesi isteyen müşteriyi asla geri çevirmezler. Kendi yapamaları gereken kritik görevleri işçinin sırtına yıkmazlar. İşçinin huzurunu, rahatını, refahını ondan bile çok düşünürler. Şunu iyi bilirler ki işçiye hakettiğinden düşük maaş vererek, Çocuğa günde beş lira harçlığı bile fazla görerek, eve ve işyerine alınan gıdanın kalitesini düşürerek, ev ve iş ahalisini elektrik kullanımı için azarlayarak, kasiyerle 10 kuruş para üstü için kavga ederek, pazarda maydonoz için pazarlık ederek yapılmaz tasarruf. Tasarruf; Pastanelerin sinek avladığı bir sokağa kalkıp pastane açma aptallığına kalkışmayarak, sırf iki üç özellik fazla olsun diye araba yenilemeyerek, ev alırken kredi çekerek elli bin lira faiz ödemektense biriktirdiğiniz parayla pazarlık edip elli bin lira az ödeyerek, kazalardan ve kırıp dökmekten kaçınarak, basit ev eşyalarını ikinci el alarak, pahalı eğlence yerlerine 50 lira bahşiş bırakmayarak, normal kilosu 25 lira olan peyniri indirim takip edip 15 liraya alarak, günde 20 lira ödediğiniz sigarayı bırakarak, “kredi kartı alma!, kefil olma!, borç verme!” üçlü kuralına uyarak, berbat bir dünya gündemi varken borsaya para yatırmayarak yapılır tasarruf. Tasarruf cimrilik edip nefsinize ve ailenize işkence etmek değildir. O alın terinizden gelen parayı birikime, süpriz gelen parayı keyfinize harcamaktır.

21 – Kişi bilgelik yolculuğuna çıkınca önce kendini dıştan içe keşfederek ruhsal mezkezini bulur, böylece olgunlaşarak tekrar dış dünyayı keşfe çıkar ve oradan öğrendikleriyle tekrar içine, özüne döner ve aydınlanır. Aslında derine inmede bir sınır yoktur, her inişte daha büyük zenginliklere ulaşırsınız, bu yüzden çok bilenler hep aslında bir şey bilmediğini farkeder. Bence bilme konusunda ortalama insanların bir adım önünde olmanız yeterli. Hayatta kararlar alıp ilerlemeden önce kendi kişiliğinizi anlamak zorundasınız. Belkide sizin için en güzel gelecek planı zengin olmak, çok sosyal olmak ve eğlenceler değil, sakinliğin ve huzurun yoludur. Her ruhun keyif aldığı yaşam tarzı başka. Budist mistikler için saadet dünyeviyatı terketmektedir, onlar hayatın amacı egodan kurtulmaktır der, fakat önce dünyeviyatı ve ego’yu tanıyıp yaşamadan onları terkedemezsiniz, günah işlemeden günahlarınızdan arınamazsınız, boş hayal kurmadan gerçekçi hayaller kuramazsınız. Her canlı gibi insan da varlığını egosunu yaşamak ve göstermek için doğar, bunu gençlikte desteklememek hem o kişiyi, hem de toplumu verimli olmaktan koparır. Varlığı anlamayan hiçliği de anlayamaz. Maddiyat tadılmadan maneviyat yeşermez. Eski dost, komşu, ya da akrabalarınızın sizi yolunu kaybetmiş bir berduş gibi görmesi ya da anne babanızın başarılarınızla gurur duyup duymaması değildir önemli olan, tek önemli olan kalbinizin mutlu olduğu yolda olmanızdır. Bu hayat sadece size ait! Kalbinizde ne varsa onu “isteyin” ki evren size onu getirsin. Fakat kafanızı aşırı doldurmayın. Çok doluysanız başarı kafanızı daha fazla doldurmaktan değil, boşaltmaktan geçer. Hem iç, hem dış dünyanızı karşılıklı sadeleştirin, basitleştirin, size yük olan her şeyi atın ve sonuçları görün. Yer açmazsanız tanrı bile sizin için en güzel olanı size veremez. Çekim yasasını kullanmanın anahtarı önce bolca istemek ve bir noktada vazgeçmektir, vazgeçtiğinizde o isteğin enerjisi serbest kalır ve gerçeğe dönüşür. Her şeyi tam şimdi olduğu haliyle kabule mecbursunuz, beklentiyi bir noktada bırakmaz ve arzularınıza aşırı şekilde odaklanırsanız kısmetinizi kapatırsınız. Bu teknik elektronik bir arızayı giderme mantığıyla aynıdır, aşırı odaklanırsanız çözümü göremezsiniz, genel bir bakış atabilmek için bir mola vermeli, bir çay içmeli, ve yeterli olmazsa bir süre başka sevdiğiniz işlerle oyalanmalısınız, döndüğünüzde çözümü karşınızda bulacaksınız. Sürekli dua edin fakat bunu ağlayarak yapıyorsanız önce ruhsal tedavi görün çünkü bir şeye “Olmasa da olur” diyemiyorsanız muhtemelen olmayacaktır ve olması sizi korkutuyorsa muhtemelen olacaktır. Bir gün istediğiniz her şey olabilir ya da her şeye sahip olabilirsiniz, çocukken hayal ettiğiniz uzay aracına bile! Belki bir yıl içinde uzaylılar bu teknolojiyi bize getirecek kim bilir? Ama buna aşırı taktığınız ve odaklandığınız an sadece egonuz gerçek olur, geri kalan siparişleriniz gerçekdışı. “Hep daha fazlasına sahip olmak” güdüsüyle yetişmiş bilinçlerimiz için vazgeçmek söylemekten zordur ama bazen asıl isteklerinizin size gelmesinin başka yolu da yoktur.

 

22 – Mükemmeliyetçilikte orta ayarı tutturmak çok önemli. Eksikliği enerji düşüklüğü yapar ve rekabette geri bırakır, fazlalığıysa hayal kırıklığına ve umutsuzluğa sürükler. İş hayatında işin önce zamanında yetişmesi, sonra eksiksiz yapılması, en son mükemmel görünmesi gelir. Nasıl ki mükemmel olmamaya ve buna karşın hoş görülmeye hakkınız varsa karşınızdaki dünyanın da var. Siz elinizden geldikçe kurallara uyun ama hayattan uymasını beklemeyin, mantıklı olun ama hayattan mantık beklemeyin, istikrarlı olun ama hayattan istikrar beklemeyin, adil olun ama hayattan adalet beklemeyin. Seçim yaparken mükemmeliyetçilik konusunda benim önerim %60'tır. Beklentilerinizin %60'ını karşılayan her şeyi hayatınıza kabul edin. Bundan aşağısını kabul etmek sizi gittikçe kötü koşullara sürükler, üstünü beklemek ise hayatı kaçırmanıza neden olur. Kalan %40 açığı kapatacak yaşam sevinci ise sizin kendi içinizden gelmelidir. Böyle bir heyecan da yoksa hiçbirşey yapmayın. Karşınızdaki sizin aradığınız fırsat değildir. Yeterli uygunlukta iş ve eş hayatınıza kendi gelmiyorsa ve siz de aramanıza rağmen bulamıyorsanız daha ısrarcı olmadan önce kalbinizin gerçekten ne istediğini sorgulamalısınız. Herkes gibi olmak zorunda değilsiniz. Siz belki dünyayı gezen bir denizci, belki bir hazine avcısı, bir borsa traderi ya da bir sokak çalgıcısı olmak için doğdunuz, günü işyerinde mesai ile geçirmek veya evlilik size ters belkide, ruhunuz bağımsızlıktan yana. İnsanları istemedikleri mesleklere, mutlu olmadıkları evliliklere ve çocuk yapmaya zorlayan modern çağın "Tek tip örnek vatandaş" yapısı size göre olmayabilir. Aslında 10 kişinin işe alınacağı bir işe başvuru kuyruğunda 500 kişinin beklediği bu dünyada herkesin mesai tarzı çalışmasına ihtiyaç yoktur. Hayat zorluktan mamüldür ve dünyaya geliş amacınız ondan güzellik ortaya çıkarmak. Dünyanın hamuru kötülüktür ve sizin yaşam amacınız ondan iyilik üretmek. Geçmişi anarken en zor sandığınız günlerin bugün düşününce aslında en güzel günler olduğunu hissetmeniz bundandır. Siz zaten tanrının ulaştığı en güzel sonuçsunuz, müthiş bir sonuç elde etmeniz şart değil. Dünyaya gelmeyi kendiniz istemediğinize göre kimse sizi yetersizlikle suçlayamaz, tanrı ise zaten suçlamaz. Kendinizi suçlu hissediyorsanız affedin ve böyle kabul edin. Konuyu kafada kapatmak psikolojide çok önemlidir. Kişiyi depresyona sürükleyen kapanmayan hesapların kafada birikmesidir. Hayatın "Ne yaparsan karşılığında onu bulursun" türünde basit bir matematikle çalışmadığını, herkesin ilerlemesine yardım edecek “bilinmeyenden” gelen o şansa ve mucizelere ihtiyacı olduğunu unutmayın. Karma felsefesine göre başınıza gelen belaların yaptığınız kötülüklerin karşılığı bir cezalandırma olduğu doğrudur, fakat bu ceza aynı zamanda iç sesinizi dinlemeyi öğrenmeniz için verilen bir derstir. Bu dersler kötülüklerle yarattığınız karma tükenene kadar ve siz dersinizi alıp yeni tekamül seviyesine yükselene kadar size acı çektirmeye devam eder. Hayatta ya kazanırsınız, ya da öğrenirsiniz özdeyişi de bunu anlatır. Çekilen ıstıraptan ders çıkarmak da apayrı bir çaba gerektirir, eğer şapkanızı önünüze koyup nerde hata yaptığınızı ve çözümleri analiz etmezseniz çoğu insan gibi bunca çektiğiniz çileye karşılık hayattan hiçbir şey kazanmadan bu dünyadan ayrılırsınız. Dünyevi ve manevi çileler çekmek çoğu insanın henüz ulaşamadığı bir ruhsal aşamayı geçmekte olduğunuzu gösterir. Başınıza gelen her şer sizi daha büyük bir şerden korur, bu da aslında şu an olabileceğiniz en iyi yerde, zamanda ve durumda olduğunuzu kanıtlar. Hatta bu pozisyona ihtiyacınız olduğunu.

 

23 – Dünya’da bir fark yaratmaya çalışmadan önce Tanrı’nın sizde ne farklar yarattığını görmeniz gerekir. En zengin olanlardan bile üstün bir yönünüz, onun bile imrendiği bir imkanınız var, bunu keşfedin. Başkalarını taklit etmek maddi ve manevi olarak zengin olmanıza yardımcıdır ama yeterli değildir. Geçmişte bir dönem, şu anda bulunduğunuz durumu istemiş olmalısınız, bunu neden istediğinizi sorgulamanız artılarınızı görmenin temelidir. Hayatına özendikleriniz aslında aksine sizin hayatınıza özenir. Odak noktası siz olun, "Dünyaya faydalı olmak" ikinci sırada. İnsanları yaşam kavgası içinde olmak gerektiği fikrinden kurtarmak zordur, onları neyi ve nasıl elde etmiş olurlarsa olsunlar bunu hakettiklerine ve tadını çıkarmaları gerektiğine ikna etmek zordur. Hayatın zor olduğuna inanırsanız zorluklar çıkar karşınıza, kolay olduğuna inanırsanız herşey kolaylaşır. Kuantum dolaşıklığı  teorisine göre gördüğünüz birşeye inanıyorsanız tam tersine inandığınız bir şeyi de görürsünüz. Mesela basit işlerde çalışan, çoğu zaman beş parasız, karnını ancak doyuran insanların yüksek kariyer hedefiyle işe boğulmuş varlıklı bazı insanlardan daha mutlu oldukları yalan değil, ciddi yüksek maaş alanlar ödeyemedikleri kredi kartları ve hacizlerle boğuşurken çöp toplayanların ve dilencilerin zamanla ciddi birikimlere ulaşması beni hiç şaşırtmıyor. Çünkü kazanırken mutsuzsanız o mutsuzluğu telafi etmek için daha çok harcarsınız, hem de boşuna. Bilinenin aksine işsiz, yalnız ve parasız hayatta kalabilirsiniz, ebeveyniniz para yollar, birileri ekmek verir, devlet yardım eder, çaresi vardır ama mutsuz hayatta kalamazsınız. Değer görmek için zengin olmanız ve güzel bir kadınla evlenmeniz gerektiği, ölmeden her şeyi yaşamanız gerektiği, isminizin duyulması gerektiği, vaktin nakit olduğu gibi modern hayat takıntılarını aşmadığınız sürece onun mutsuzluklarını da aşamazsınız. Eğer imkanınız varsa kariyerinize 5 yıl ara verip inzivaya çekilerek özünüzü, ruhunuzu, kişiliğinizi keşfetmeye harcayacağınız mesai ömrünüzün en değerli mesai saatleri olacaktır. Yaşam amacınız dünya değil, sizsiniz! Ele almanız gereken öncelikli konu dünyanın, ülkenizin, ailenizin, doğa ve hayvanların ya da işyerinizin gidişatı değil, kendi gidişatınız. Siz hele iyi hissetmeyi başarın onlara da istemeseniz bile faydanız dokunacak. Öncelikli olan hangi iş veya eş tipinin şu an dünyada popüler olduğu değil, sizin ne istediğiniz. İstediğiniz bir şey yoksa tembellikten ve sorumsuzluktan da korkmayın, hiç kimseye verecek hesabınız yok. Faşist yönetimler ve kültürler günde 12 saat çalışmanızı ister, böylece evde sadece akşam yemek yeyip kişisel bakımını yapıp yatmak dışında hiçbirşeye vakit kalmaz, ne kitap okumaya, ne haber izlemeye, ne derinlemesine düşünmeye, sorgulamaya vakit kalmaz çünki o zaman sizi istedikleri gibi kullanamazlar, onların oyununa gelmeyin. Aslında tembellik diye bir şey yoktur, en tembel insan bile gün boyu uyuyamaz, ya tv izliyordur, ya sosyal medyadadır, ya oyun oynuyordur, ya sohbet ediyordur, ya meditasyon halindedir, ya da yeni bir atılımın hazırlıklarını yapıyordur ve bunların hepsi hayatınızı geliştirir. Unutmayın ki istatistiklere göre dünyanın beşte biri suçtan para kazanırken ve diğer beşte biri de bu suçla savaşmakla ömür harcarken sadece zarar yaratmamanız bile bu dünya için büyük faydadır.

 

24 - “Asla pes etme!” güzel bir motivasyon sözüdür. Darbe yiyerek yere serilmiş olmanız tekrar ayağa kalkamayacağınız anlamına gelmez. Budistler, sufiler ve ermişlerin yaptığı gibi vazgeçmek, amaçsız yaşamak, tamamen arınmış ve durgun bir hayata kalıcı olarak yerleşmek sadece artık dünyeviyatta kendini gerçekleştirmiş, kişisel gelişimin son aşamasına gelmiş, aydınlanmış, ruhsal ve fiziksel sınırlarını aşmış çok nadir insanlar içindir. Yorulduğunuz, zayıf düştüğünüz zamanlarda geçici bir süre de olsa dinlenebilirsiniz ama emeklilik için değil, mola için. Depresyondaysanız dahi inzivaya çekilme hakkınız yok, tedavinizi aramaya mecbursunuz. Memnun kalmadığınız antidepresanı bir ay sonra değiştirin, piyasada onlarcası var, başaracağınıza inanarak girin doktorun odasına ve tekrar yazdırın, biri mutlaka işe yarar. Arayışçıların içe dönmesiyle depresyondakilerin içe kapanması da farklı konular. Siz dünyadan vazgeçmişseniz bu dervişliktir, dünya sizden vazgeçmişse bu depresyondur. Biliyorum dünya size hiç iyi davranmadı ama şayet intihar etmeyip bu hayata devam edecekseniz küsmek çare değil, savaşmak zorundasınız. Dünyaya lanet edip eve kapanmak depresyonu daha da derinleştirir, inanın bana bu konuda kötünün de kötüsü vardır. Şayet ilaçlı tedavi gerekiyorsa önce bunu psikiyatrist ve psikolog eşliğinde tamamlamalı ve bundan sonra ne yapacağınızı kafanızda tasarlamalısınız. İşte yaşam koçu bu aşamada devreye girer. Nerede olduğunuzu, elinizde ne olduğunu ve bununla nereye, nasıl ve ne kadar zamanda varabileceğinizi anlamak yaşam koçluğunun özünü oluşturur. Arayışçı yaşı kaç olursa olsun önce öz değerini yani egosunu dünyaya ve kendine kanıtlamalıdır, egosuzluk bu şekilde elde edilir. Dünyanın merkezi sizsiniz, siz olmadan dünyanın bir anlamı olmazdı, çift yarık kuvantum deneylerinde bakışlarınızın kendi dünyanızı yarattığına dair ciddi bilimsel verilere ulaşıldı, siz yokken dünyanın devam ettiği şeklindeki hatalı düşünce kendinizi sürekli başkalarıyla kıyaslamanıza sebep olur, başarılı insanlar sizde azim değil kıskançlık hissi yaratır, sonunda insanların çoğu gibi “Madem herkes hayatını yaşarken ben ot gibi yaşıyorum, göktaşı çarpsın tüm dünya yok olsun” noktasına varırsınız. Hayal kurmak tek başına yeterli değil. Bu hayallerin zamanlı yazılı bir plana dökülmesi ve kararlı şekilde uygulanması gerekir. Hayal kurmanın bile bir tekniği var; Hayal ederken tamamen uçuk olun, sonra uygulamaya dökebileceğiniz sınırları belirleyin ve son olarak yol haritanızı çizin. Başarılı kişi imkansızı mümkün hale getirebilendir fakat atılacak ilk adım ne kadar gerçekçi olursa o kadar güç bulursunuz kendinizde. Kendinize güçlü bazı sorular sorun; Siz aslında kimsiniz? Yaşam amacınız ne? Piyangodan çok para çıksa ne yapardınız? Sihirli güçlere sahip olsanız ne yapardınız? Bir ay sonra dünyaya göktaşı düşüp hayatın yok olacağını bileseniz ne yapardınız? En çok günün hangi anında ve ne yaparken mutlusunuz? Hayatınızın en mutlu gününde nerede ve ne yapıyordunuz? Hangi yerde ve zamanda olmak isterdiniz, orda olsanız ne yapardınız? Gazete okurken en çok ilginizi çeken sayfalar hangisi? Hangi yönünüzle gurur duyuyorsunuz? Hangi yönünüze üzülüyorsunuz? Hangi alışkanlıkları zararlı olduğu halde sürdürüyorsunuz? Hayatınızı doyasıya yaşamanız için hemen şimdi neyi değiştirmeniz gerekiyor? Nasıl yaşasaydınız hiç pişmanlığınız olmazdı? Başardığınızı gösteren ne olurdu? Ölünce insanlar sizin hakkınızda ne hatırlamalı? Liseye geri dönebilseydiniz ilkinden farklı ne yapardınız? Buna şimdi başlamak için gerçekten çok mu geç? Geçmişteki en büyük başarılarınız neler ve başarmanızı sağlayan neydi? Geçmişteki en büyük hezimetiniz ve sebebi neydi? Sizin yerinizde başkası olsa ne yapardı? Çevrenizde başarı hikayesi örnek alabileceğiniz kim var? Ya da ilham kaynağınız bir ünlü var mı? O ünlü size ne tavsiye ederdi? Kendinize ve hayatınıza dışardan bakan başka biri olsaydınız değerlendirmeniz ne olurdu? Soruları doğru yön belirlemede çok yardımcıdır. Gelecekte ne olduğunuzun ayrıntılı bir hayalini kağıda dökmek, buna adeta büyüsel ve güçlü bir çekim yapar. Gelecekte ne olabileceğinizin geldiğiniz aileyle, geçmişte veya bugün yaptıklarınızla, fiziksel gücünüzle, paranızla, eğitiminizle vs. alakası %10’dur. Kişisel ve manevi gelişiminizle, olgunluğunuzla, farkındalığınızla, matematik ve duygusal zekanızla alakası %20’dir. Fakat pozitif düşünmek, başaracağınıza inanmak ve bunun hayatınıza getireceği şansla alakası tam %70’tir. Bu yüzden aslolan şu anda mutluluk ve ona direk bağlı olan şans konusunda ne durumda olduğunuz. Koçluk çalışmalarımda şu an elimizde ne var o önemli benim için, gelecek ikinci ve geçmiş üçüncü sırada. Mutluluğu henüz bulamamışsanız, her şartta pozitif tarafta kalabilecek bedensel ve ruhsal disiplin henüz kurulmamışsa, yani kısacası hayatta şans faktörü pek de sizden yana değilse «Hayatı akışına bırak» cümlesi sizin için değildir. Her hareketinizden önce “Neden?” sorusunu sormalısınız. Yani bu körlemesine bir çıkış olmamalı, kapsamlı bir arayışa girmeli, en iyi seçenekleri elemeli ve bir yol seçmelisiniz, öyle ki internet arama motorları elinizden bir an bile düşmemeli. Diyelim ki yukarıda saydığımız güçlü soruları kendinize sorarak gitmek istediğiniz yola karar verdiniz, bu kez de ben size bu kararın analizini yapmak için şu soruları sorarım; Tam olarak neye ulaşmak istiyorsunuz? Fayda-maliyet analizini iyice yaptınız mı? Bu uğurda nelerden vazgeçmeniz gerekecek? Kapasitenize uygun bir hedef mi? Geçmişte bu alanda neler başardınız? Düşüncesi sizi heyecanlandırıyor mu? Buna fiziki-ruhsal gücünüz ve yeterli paranız var mı? Şansınıza güveniyor musunuz? İşler ters giderse tedbiri alındı mı, bedeli en fazla ne olur? Yol boyunca kontrol sadece sizde mi olacak yoksa sorumlusu olduğunuz başkaları da var mı? Gideceğiniz yerdekiler de sizi görmekten dolayı heyecanlı ve davetkar mı? Değillerse göze girebilecek, zorlukları aşabilecek hevese sahip misiniz? Bu hedefle ilgili şu ana dek neler yaptınız? Sizden beklentileri ne olabilir? Hemen şu an ne hazırlıklar yapmanız gerekiyor? Buna benzer bir yoldan daha önce geçtiniz mi? Gittiğiniz yere daha önce gittiyseniz bu kez farklı olarak ne bekliyorsunuz? Bu yer size daha önce en fazla ne kazandırdı? Geçmişi/Kalitesi sizin için gelecek vaat ediyor mu? Yapsam ne olur? Yapsam ne olmaz? Yapmasam ne olur? Yapmasam ne olmaz? Bu sorulardan çoğunluğuna olumsuz yanıt veriyorsanız daha iyi bir fırsat çıkana kadar meditasyona ve arayışa devam edin ama artık vakit darsa hedefinizi küçülterek karşınıza çıkan fırsatı kabul etmek de mantıklı olabilir. Doğru zamanı bekleyin ve yeterli hazırlığı yapın derken abartın da demiyorum. Herkes küçük ilerlemelerle uzun bir zamanın sonunda dünyayı fethederken siz hayatınızı hep daha büyük ordular toplamaya harcamayın. Gençlik coşkusu insanda büyük beklentiler yaratıyor ama hayatın size vereceği o kadar çok şey yok. Beklemeyin, bulduğunuz küçük fırsatları değerlendirin. Burda daha düşük olanı kabul edin derken kastettiğim mesela iş arayışınızda daha düşük ücreti kabul etmektir, asla sınırsız mesai, aşırı iş yükü ve mobbing gibi insanlık dışı şartları kabul etmeniz değil. Sizi köleleştirmeye çalışan bir zihniyete asla boyun eğmeyin. Sizi dünyaya getiren anne ve babanız bu konuda karşınıza doğru kısmet çıkana kadar sizi maddi manevi desteklemeye mecbudur. Bu destekçi devlet de olabilir, hayırseverler de, sponsor birini mutlaka bulursunuz, yeter ki davanızda haklı olduğunuzu bu dünyaya net şekilde gösterebilin.

 

25 – İnsanların çoğu sürpiz bir kazanım elde edince teşekkür ederek yoluna gider, akıllı insanlar ise doğru damarı yakaladıklarını farkettiğinde kalır ve kazanımlarımı daha fazla nasıl artırabilirim diye bakar. Sadece maddiyat için değil, bilgi, eğitim, tecrübe, yeni yerler görmek, yeni fırsatlar yakalamak, yeni insanlar tanımak, hayata artı olabilecek herşey için. Ahlaklı biriyse ona sunuldukça ve başkasının hakkına geçmedikçe almaya devam eder, ta ki onu biri veya bir şey durdurana dek. Olaya bu gözle bakmaz ve kazananları kıskanarak kapitalizmi küçümsemeyi seçerseniz hayatta bir mucize başarmanız zor. Girişkenlik ve direnmek temel yaşam anlayışınız olmalı, fakat girişken, uyanık ve dirençli olmak demek size yapılabilecek bir iyiliği zorla istemek, insanları fedakarlığa zorlamak, ayrılmak isteyen sevgilinize yapışmak, turisti taciz etmek, hanutçuluk yapmak, dolandırıcılık, müşteriyi kazıklamak, yanıltıcı reklam yapmak, aile üyelerine, iş veya okul arkadaşınıza zorbalık etmek, insanların yaşam tarzına ve fikirlerine karışmak vs. değildir! Etik sınırı tanımaz, karşısındakine empati kurmaz bir elde etme hırsı idealistlik değil saldırganlık ve ahlaksızlıktır. İstemeyen kişiye reklam yapmak için telefon etmek, yolunu kesmek veya kapısını çalmak en iyi tabirle zorbalıktır. Tamam sizi yıldırmaya çalışanlara ve klişelere kulak asmamak, “Yapabilirim!” demek çok ama çok önemli, tamam gayret edin, tekrar tekrar deneyin FAKAT asla saldırgan ve yıkıcı olmayın, bunlar çok farklı şeyler. Tıpkı atalete teslim olmak gibi acelecilik, yanlış seçimde ısrar, hemen istemek, panik yapmak ve iş hemen bitsin de nasıl biterse bitsin demek de başka sorunlu ruh halleridir. Biraz yavaş olun, gecikmeniz ama şansınızın devam etmesi, büyük hatalar yaparak şansınızı tamamen yitirmenizden iyidir. Zira bazı fırsatlar hayatta bir kez kapınızı çalar ve ıskalarsanız telafisi yoktur. Mesela bugün hiç istemediğiniz bir işi yarına erteleseniz ne olur? Evde sobanın karşısında keyif çatsanız? Siz insansınız, evcil kedinizin bile tadabildiği huzurlu niye kaçırasınız? Çıkmanın daha iyi bir seçim olacağını herkes bağırıp duruyor ama siz bu histe değilseniz buna kendinizi zorlamakla muhtemelen hatalar yapacak veya evinize gelen önemli bir telefonu/misafiri kaçıracaksınız. Bir tatil günü tüm gününüzü evde yalnız, telefonsuz, bilgisayarsız, televizyonsuz ve radyosuz, sadece balkonda manzara izleyerek geçirmeyi deneyin, eğer bu sessizlikte duru bir su gibi sakin ve huzurlu kalabiliyorsanız, her anınızdan keyif duyabildiyseniz işte o zaman harekete de hazırsınız demektir. Dinlenmekle başedemeyen çalışmakla da başedemez, yoklukla başedemeyen bollukla da başedemez, yalnızlıkla başedemeyen birliktelikle de başedemez, can sıkıntısıyla başedemeyen eğlenceyle de başedemez, başarısız olup yitirmekle başedemeyen, başarıp kazanmakla da başedemez.

 

26 - Motivasyon sebebiniz karşınıza heyecan duyacağınız bir fırsat çıkması veya aksine buna mecbur kalmanız olmalı, başkalarını örnek almanız, kıskanmanız, baskı görmeniz, yaşlanarak geç kalmanız, sıkılmanız ya da modaya uymanız değil. Sizi karlı çıkaracak olan en acele değil, en doğru zamanda harekete geçmektir. Harekette bereket vardır ama psikolojinize ve ona bağlı olan şansınıza güvenmeyen biriyseniz harekete geçmek aksine zarar getirebilir. Bazen engel sandığınız şey sizi başka daha büyük bir sorundan koruyordur ve daha iyi bir fırsat yakalamanıza aracıdır. Bazen küçük mutluluklarla yetinmeyi bilmek kişiyi acılardan korur ve daha büyük mutlulukların yolunu açar. Ruhunuzun istekleri uğruna şartları zorlamak şansın yoluyken ruhunuza karşı zorbalık etmek; Sıkıcı tesadüfler, şanssızlık ve hatta tüm geleceğinizi etkileyebilecek kazaların tetikleyicisidir, bu hedefi elde etmeye harcayacağınız enerjinin iki katını daha sonra onun getireceği musibetten kurtulmaya harcarsınız. Arzuların peşinde koşmanın adrenalini varsa evde güvenliğin de huzuru vardır. Bazen öyle durumda olursunuz ki güzel deneyimleri kaçırdığınıza pişman olmak yerine, beladan korunduğunuz her ana şükretmeniz gerekir. Bazen yaşadığınız can sıkıntısının ilacı sadece aksi durumun tehlikelerini şöyle bir aklınızdan geçirmektir. Bir an önce başlamaya ya da oraya gitmeye mecburum diyorsunuz, peki mecbur olduğunuzu iddia ettiğiniz şeye gerçekten ne kadar mecbursunuz? Yüz yaşında değilseniz yanıbaşınızda size uygun ve heyecan duyacağınız başka bir meşguliyet veya hobi olmaması imkansız! Bir işe başladığınızda huzursuz hissediyorsanız sonunda bulacağınızın sizi pişman edeceği neredeyse kesindir. Sıkça ihmal ettiğiniz ve unuttuğunuz bir şey aslında işinize yaramayacak şeydir, zorlamayın. Hayat sadece eğer onu hiç bir şeye mecbur olmadığınız, sonucu fark etmez bir oyun olarak görmeyi başarırsanız size mucize kapılarını açar. Toplumun yaptıklarına, söylediklerine uymak uğruna hayallerinizi feda ederek belki başarılı olabilirsiniz ama içten içe mutsuzken neye yarar bu başarı? İnsanlar hayatta ve kariyerinde onca yol aldıktan sonra geri dönmeyi kaybetmek olarak görür, oysaki bazen eski kazanımlarınızdan vazgeçip yeni bir yola çıkmak sizi eski halinizden bile ileriye çıkaracak kestirme bir yol olabilir. Öyle sonuçlanmasa bile zaten mutsuzsanız kaybedecek neyiniz var?

 

27 – Hayatınızdaki şans faktörünü artırmanın iki şartı vardır, ilki iyi hazırlıklı bir girişimci olmaktır, ikincisiyse hiçbir sebep yokken mutlu olmak. Sizin hatanız olmayan talihsizlikler bile siz uyanık oldukça, araştırdıkça, tedbir aldıkça azalır. Kazalara karşı en büyük tedbir önce bilime, tekniğe, kurallara göre hareket etmek, sonra sezgilerinize kulak vermektir. Ben “İlk karşına çıkan fırsata atla gerisi gelir”cilerden değilim. Yapmayı çok istediği ama yolu da sonu da bilinmez işin içine atılarak karlı çıktığına şahit olduğum insanlar oldu ama bu insanlar kişisel gelişimde bazı şeyleri çoktan aşmıştı, bir kere psikolojik olarak güçlüydü, tamamen pozitifti, gerçekten yıkılmaz bir hayat neşesi ve maceracılıkla doluydu, kötü bir son bile umurlarında değildi ve zaten ancak böyle olursa bir iş her halükarda güzel biter. Kaybetmek konusundaki rahatlığınıza olan inancınız %100 olursa kesinlikle daha fazlasını kazanırsınız, işte kesin inanç bu kadar güçlüdür. Ama kuşku oranınız arttıkça zarar görme riskiniz artar. Cesur olayım derken başınızın derde girmeyeceğinden ne kadar eminsiniz? Şanssız biriyseniz herkes kırmızı ışıkta geçebilir, onlar yakalanmaz ama siz yakalanırsınız, üstüne kaza bile yaparsınız. Şanssızlık depresyonla doğrudan bağlantılıdır. Hele ki profesyonel şekilde tedavi edilmemiş depresyondaki bir bilinçaltı istediğinizin tam aksi sonuçlar doğurur, hayatınıza en kötü kabuslarınızı çekmeye adaydır, asla risk almamanız gerekir. Depresyondaysanız eğer, evlilik, iş arama, yatırım gibi hayatınızı etkileyecek kararlarınızı bile ertelemeniz gerekir. Yola çıktıktan sonra zihnim açılır orda iyileşirim fikrine de katılmıyorum maalesef. Günlük işler bile sizde stres yaratıyorsa nasıl çocuk yapıp bakacaksınız? Daha evden çıkarken anahtarlarınızı ve cep telefonunuzu almayı unutuyorsanız nasıl iş hayatındaki yüzleri ve isimleri aklınızda tutacaksınız? Daha bir insanla bile sosyalleşmeyi beceremiyorken kalabalıklara nasıl sunum yapacaksınız? Markette para üstü saymakta bile zorlanırken karmaşık muhasebe hesaplarının altından nasıl kalkacaksınız? Daha kendi semtinizde ne olduğundan habersizseniz yabancı diyarlara nasıl seyahat edeceksiniz? Bunların üstesinden gelebilmek için önce psikiyatrik olarak tamamen sağlıklı ve mutlu olmalısınız, sonra sizi motive eden net bir yol haritanız olmalı. Şayet elinizde hiç de zorluk ve stres gerektirmeyen bir başlangıç fırsatı varsa bunu kaçırmayın. Büyümek sadece neler başaracağınız değil, aynı zamanda hayatın size getirdikleri arasından doğru olanı seçme sanatıdır. Daima küçük adımlarla başlayın, bu hiç adım atmamaktan, hiç adım atmamak da yanlış adım atmaktan iyidir. Mesela borsa oynayacaksanız önce bir sanal simülatörde sanal parayla başarı seviyenizi test edin. Başınıza gelen herşeyde hayır yoktur; Büyük ikramiye çıkmış bileti unutup çöpe atan, sigortası yatıyor mu takip etmeyip emekli olamayan veya müebbet hapis yiyenin yaptığında ne hayır olabilir? Dikkatsiz seçiminiz sonucu belkide ayrıcalıklı bir hayat sürme fırsatı kaçtı! Allahın hakkı üç demişler, belki bu sondu. Bu kadar insan babasının ömür boyu biriktirdiği parayı tek hatalı yatırımda batırırken veya meşgul olduğu belalı iş yüzünden hayatını dahi kaybederken ben her kararınızda ve yaptığınızda bir hayır vardır demem. Onu Allah bilir diyorlar ama ben bugüne dek hiç kimsenin işi sadece tanrıya havale ederek mutlu ve başarılı bir isim yaptığını duymadım. Risk almalısın diyorlar, tamam hayat başarısızlıklardan tecrübe alarak öğrenilir ama hayatınızla kumar oynarsanız sonunda artık o tecrübeye ihtiyacınız kalmayabilir. Önce ruh ve beden sağlığınız yerindedir, tedbirinizi almışsınızdır, ne istediğinizden eminsinizdir, risk yeterince düşüktür, sonra taktiri tanrıya ve kadere bırakırsınız, ama yine de başarısız olursanız sonuç da sizi mahvetmez. Sadece böyle bir yaşam tarzınız varsa “Her şeyde bir hayır vardır” deme hakkınız olur. O zaman “Yanlış bile olsa yapacağım, beni öldürmeyen güçlendirir” deme hakkınız olur. Mesleğe yanlış işte başladığı için özgüvenini kaybederek geri kalan tüm kariyer hayatını, ilişkiye yanlış kişiyle başlayarak gelecekteki tüm aşk hissiyatını mahveden insanlar var. Kendine, hayata ve insanlara güvenmek denen çiçek hayatta bir kere açar, o an yakalandığında bu çiçeğe çok iyi bakılması gerek. Genelde insanlara karar vermeden önce araştırmak, düşünmek, dinlemek zor gelir. İsterler ki başkası onlar yerine karar versin, onları yönetsin ve sorumlu da o olsun! Fakat fatura kaçınılmaz şekilde size çıkacak! Hazırsanız, içinizde o ateş varsa hiç durmayın yola çıkın. Ama maalesef insanların %99’u sadece toplumsal klişelerle ve maddi çıkarla motive olarak harekete geçer ve göreceksiniz ki böyle gelen başarı pamuk ipliğine bağlı, güçsüz, sizin zorlamanızla ayakta kalıyor ve hepsinden kötüsü gerçek istediğiniz bu değildi. Oysa vücut istekliyse spor kendi gelir, yapınızda varsa o meslek zaten günlük hayatınızda bir hobi olarak doğar ve aşk tesadüfleri sever. En güzel olanı aramakla bulamazsın derler. Bazen başarmanın yolu uzak diyarlarda aramak değil, gözünün önündekini görmektir, mücadele değil, sadece kendi yarattığınız engelleri ortadan kaldırmaktır. Çaresizlik yoktur, çareyi görememek vardır.

 

28 – Hayat, olduğunuz gibi davranmak ve böylesiniz diye size kötü davranılmasına izin vermemek sanatıdır. Kim olduğunuz hakkında samimi ve dürüst olduğunuzda hem kendinizi tanıyıp neye ihtiyacınız olduğunu keşfedersiniz, hem size benzeyen insanları hayatınıza çekersiniz, hem de sizi ve samimiyetinizi anlayan insanlardan fayda görürsünüz, hem de yaydığınız enerji sayesinde size engel olacak insanların yüzünü dahi görmeden yolunuzdan çekilmesini sağlarsınız. Örnek: “Karşımdakinin tavrına göre melek de olurum şeytan da” demeyin, kendi kişiliğinizi, yaşam anlayışınızı ortaya koyun, ilişkinizi siz yönetin. “Obezlik bana yakışıyor, kendim istediğim için böyleyim” demek maske takan kişinin tavrıdır, sahte ve samimiyetsizdir, bu kötü durumu henüz yenemediğinizi ama yine de bunu iyi yöneterek hayatta başarı ve mutluluğa ulaştığınızı söyleyin. Her konuda haklı çıkmaya çalışmak yerine hatanızı kabullenip yüzleşerek böyle kabul edilmeyi bekleyin. “İnsanları yargılamam, benim için herkes eşittir” demek yerine “Herkesi tarzıma uysa da uymasa da olduğu şekliyle kabul ediyorum” deyin. Hayatı fazla ciddiye alıp yarattığınız stresin etkisiyle kayıplar yaşamak yerine, hayatı ciddiye almamak, derdetmemek ama tedbirli olmayı bilmektir asıl olgunluk. Ders almak ve tedbir almak şartıyla hayatta ne kadar umursamaz olmayı, sakarlık ve hatalarınıza gülmeyi, size yapılan kötülüğü tiye almayı başarırsanız durumunuz o kadar iyiye gider. Ne kadar terslikleri ironiye ve şansınızın kötülüğünü karamizaha dökmeyi başarırsanız o kadar pozitif enerji yayar, toparlanma sürecine o kadar çabuk girersiniz. Şanssızlık ve kaos karşısında ne kadar hoşgörülü ve sakin kalırsanız bunların başınıza gelme oranı o kadar azalır. Toplumda tuhaf ve ucube sayılacak ne kadar çok şeyi hoş görmeyi başarırsanız, kendinizi de o kadar özgür bırakırsınız. Benim felsefem der ki bir insan “açık olmak” ve “geniş olmak” kavramlarını ne kadar benimsemişse o kadar ileridedir, o kadar havalıdır, toplumun eleştirmesine, ulaşamadığı ciğere mundar demesine aldırmaz. Aynı şekilde siz de ne kadar haksız olurlarsa olsunlar yasaları çiğnemediği sürece insanlara karşı hoşgörü ve sabır göstermeye mecbursunuz. Dünyada kutupluluk prensibi gereği her çeşitten insan olmak zorundadır, mesela muhafazakarlar varsa modernist birileri de mecburen olacaktır. Fazla katı ve uzlaşmaz tutum kaybetmenize neden olur. Kişisel gelişim bir orta yolu bulma ve denge sağlama sanatıdır; Şayet abartırsanız taraftarlık fanatizme, bireyselcilik yalnızlığa dönüşür. Şikayetçilik mızmızlığa, disiplin baskıcılığa, korumacılık yasakçılığa, titizlik takıntıya, özgüven kibire, anlaşmazlık düşmanlığa, girişkenlik saldırganlığa, uyanıklık sahtekarlığa, fazla güvenmek enayiliğe, kibarlık ezikliğe, cesaret aptallığa, üzüntü depresyona ve dinlenmek tembelliğe siz farketmeden rahatlıkla dönüşebilir.

 

29 –Kuantum göreceliliği nedeniyle hayatın bilinmez enerjilerce yönetildiği bir gerçek olsa da arka plandaki bu enerjilerden faydalanmanın yolu yüzeyde prensiplere bağlı yaşamaktan geçer. Yolculuk ancak düzenli ve kurallara bağlı bir anlayışla başlarsa, serbestliğe ve hoşgörüye uygun bir olgunlukla bitebilir. Ancak prensiplerle yaşamaya alışkın biri zamanla hayatın anlık aksiyonlarına anlık zekice cevaplar verebilecek olgunluğa kavuşur. Kimseye güvenilmemeli ve peşin güven kavramı bundan zarar görmeyeceğiniz/görseniz dahi hoşgöreceğiniz doğru zaman gelince oluşmalı. Yola planlamayla çıkılmalı ve sonra spontane yaşamak öğrenilmeli. Yolculuk sürüye uymakla başlayabilir ama iç sesi dinleyip kendi yolunu çizmekle devam etmeli. Kaderi kabul edin, hayatınızda her şeyi kontrol edemeyeceğinizi de kabul edin, fakat özgür iradenizi kullanma gayretiniz asla bitmesin. CERN laboratuarında yapılan «Zamanda Yolculuk» çalışmaları geleceğin ve kaderin önceden tam olarak belli olduğunu bilimsel olarak ortaya koymuştur. Atomun dalga boyutu maneviyat, parçacık boyutu maddiyattır, maneviyat ve maddiyat arasında sürekli bir döngü vardır, çekim yasası bu şekilde işler. İnsan maddi alem ile manevi alem arasında evrende bilinen yegane geçiş kapısıdır. Manevi alem sizin aracılığınızla maddi aleme akar, öldüğünüz gün de aksi olur. Kalpten istediğiniz bir şey gerçeğe dönüştüğünde bu «Çekim yasası» dır. Buna aynı zamanda inanmanın gücü ve duanın gücü de denir, hepsi aynı şeydir. Tam tersine gelecekte gerçekleşecek bir şey önceden aklınızda belirdiğindeyse bu “Durugörü” yeteneğidir, psişik yetenektir bu. İkisi de eşit derecede gerçektir ve işe yarar. Çekim yasasında ve durugörü gücünde düşünceleriniz %20 etkiliyken, bilinçaltınız %80 etkilidir ve iyi çalışması için bilinçaltını eğitmek gerekir. Mesela depresyondaki kişilerin sıkça çevresinden şikayetçi olması sadece depresyondan kaynaklanan bir mızmızlık değildir, sıkça haklı olduklarına tanık olursunuz ve bunun altında da çekim yasası vardır. Tamam, sözlü veya fiziksel şiddete uğramak her insanın başına gelebiliyor, tamam tek suçlu siz değilsiniz, yaşadığınız ülke ve muhit, ailenizden gelen yaşam tarzı, muhattap olduğunuz tipler ve mesleğiniz de başınıza gelenlerden sorumlu, fakat bilinçaltınızdaki kötü ruh hali ve özellikle depresyon şiddeti ve kötülüğü hayatınıza çekmekte ilk sıradadır. Böyle bir bilinçaltınız olmasaydı zaten böyle bir ortamda yaşıyor olmazdınız. Bunun çözümü olumsuz çekim yapıyorum diye kendinizi suçlamak değildir, çözüm, durumun kötülüğünü kabullenmek, diğer insanlardan iki üç kat ihtiyatlı olmak ama bardağın dolu tarafını görmeye ve pozitif kalmaya çalışmaktır, bu tıpkı bir trenin makasını değiştirmek gibi kötü gidişatı değiştirecektir. Karamsarlık işlerin iyiye döneceği varsa bile engel olur. Durugörü yeteneğinizi kullanarak isabetli tahminler yaparsınız ve çekim yasasını kullanarak isteklerinizi hayatınıza çekersiniz, kesinlikle fark yaratır. Eğer negatif bir durugörü yaşıyorsanız, bunun istediğiniz pozitif versiyonunu tüm detaylarıyla hayal edin ve durugörünüzün üzerine yapıştırın, bu teknik geleceğinizi tıpkı bir tren makası değiştirir gibi değiştirme gücüne sahiptir. Fakat bunun gücü tamamen tekamülde ne kadar ilerlediğinize bağlıdır, o yüzden temkini, tedbiri de elden bırakmayın. Tekamülde ilerlemek için ise doğru beslenme ve beden bakımı ile fiziksel sağlığa kavuşmak ilk şarttır, ikinci adımda doğru terapilerle/eğitimlerle ruhsal sağlığa kavuşulmalıdır ki çekim yasası çalışmaları hayatınıza aksine daha belalı şeyleri çekmesin. Pozitif düşünmek ve sadece bunla hayatın tüm zorluğunu aşabileceğinize, tüm yükün ve sorumluluğun sizde olduğuna inanmak fikri artık size aptalca gelmeyene kadar, bu düşünce sizi sinirlendirmeyene ve haklı olabilir dediğiniz güne kadar tedbirli olmalı, dünyevi ve manevi eğitime devam etmelisiniz. Çünkü 30-40 yılı bu teknikleri bilmeyerek geçirdiğinizi kabullenmek zordur. Bugüne kadar öğrenilmiş kalıpları kırıp atmak eziyet gibidir, eğer bunlar doğruysa bunca yıl bunu farketmeyecek kadar aptalmıydım yani, bir yalanı, bir hatayı mı yaşadım denir. Zihnin kök değerleri değişecekse yeni bir eve taşınmak gibi herşey değişecektir, zaten hayatın sonuna yaklaşılmıştır, tüm bu zahmete değermidir? Fakat bu hayattan sonrası olabileceği gerçeğini aklınızdan çıkarmayın. Eğer reenkarnasyon varsa burada geçireceğiniz değişim kesinlikle daha sonra enkarne olacağınız yaşamın kalitesini belirleyecektir. Reenkarnasyon yoksa bile bir gün toprağa karıştığınızda yayacağınız yeni frekans tüm evreni etkilecek, yeni bir çağın, yeni nesillerin evrimini doğrudan etkileyecektir.

 

30 – Ruh sağlığı bozulan kişiler bulunduğu durumdan dersler çıkararak sağlıklı insanların bile ulaşamadığı ruhsal düzeye ulaşmak fırsatı varken, genelde dünyevi bağımlılıklarla durumu daha da kötüleştirirler. Bu kişiler küçük şeylerden zevk alamadığından tehlike arayışına girer ve tehlikeli riskler almak yeterince şanslı, zeki, bilgili ve tecrübeli olmadıklarından onları daha da kötüye götürür. Bağımlı kişiler sürekli kumarvari eğlenceler, güzel yemekler, baharın gelmesi, daha iyi para kazanma, sürekli daha yüksek bir makam ve mevki arayışındadırlar. Tam bir hayalleri gerçekleşeceği sırada sonuç onlara yetersiz görünür ve vazgeçerek daha büyük bir hedef belirlerler. Bunun sonucu olarak hayalleri asla gerçekleşmediğinden ebeveynlerini, dünyayı, tanrıyı suçlarlar. Aslında tanrıdan başka suçlayacak kimse yoktur ve tanrıyı suçlamak anlamsızdır, bu hayatı size o verdi ve bu kadarını verdi, elinizde olanı değerlendirmeye bakmalısınız. Hırs, risk alma, savaşçılık, asla pes etmeme gibi üst sinerji seviyelerine çıkabilmeniz için psikolojik ve fiziksel olarak tamamen sağlıklı olmalısınız. Ben %10 başarılı olma ihtimaline aptalca risk almak derim, bu oran %50 ise bu kumar riski almaktır, %90 ise akıllı risktir. Hayat kaliteniz yeterince yükseldiğinde, yani ruhsal iyileşme ve arkasından fiziksel iyileşme gelince kişi zaten uçuk projelere gerek duymaz. Çıta kendi düşer ve orta noktada hayallerle gerçekler buluşur. Ağır bedeller gerektirmeyen bir hayat da yeter. Kişi düzenli bir yaşamdan, dürüstlükten ve iyilikten ayrılmaya ihtiyaç duymaz. Ya hep ya hiççilik, ya mükemmel bir hayatım olsun ya hiç olmasın mantığı her şartta yanlış bir stratejidir. Mesela bazen kendi koyduğunuz kuralları bile yıkmak zorunda kalırsınız, bu başaramadım deyip herşeyden vazgeçmenizi gerektirmez, zira entropi dinamiği yüzünden arada bir esnemeyen kurallar zaten ayakta kalamaz, bu yüzden katılık ve kesinlik yanlısıysanız siz de ayakta kalamazsınız. Bu yüzden sürekli sabit kurallara ve seçimlere göre yaşamak isteyen mükemmeliyetçi insanlar için hayat daima çok yorucu ve zordur.

31 - Hayat stabil değildir, doğası gereği dalgalı-döngülü bir yapıdır, negatif-pozitif, dip-zirve, iyilik-kötülük, içe dönüklük-dışa dönüklük, iç sesi dinlemek-zihinle düşünmek, kendini keşif-dünyayı keşif, hastalık-sağlık, acı-zevk, üzüntü-mutluluk, sevgi-nefret, zayıflık-güç, yenilgi-zafer, kar-zarar kutupları arasında sürekli bir gidiş-geliş yolculuğudur. Bu düzensizliğe izin verip uyum gösterebildiğiniz oranda huzur bulur ve hayat tatmini hissedersiniz. Travmalar sonucu oluşan negatif duygular da hayatın bir parçasıdır ve onlarla yüzleşmek gerekir, bu karanlık tünelden geçmeden aydınlığa, pozitife erişilemez. Aslında mutsuzluk ve acı içeren negatif dalgalanmalar olmadan gelişim, değişim, yükseliş ya hiç olmaz ya da çok yavaştır. Bazen artık doğru olmadığını anladığınız halde eski takıntı, inanç ve düşünceler çocukluktan beri varlığınıza o kadar köklenmiştir ki, hemen kurtulamazsınız. O zaman onları tekrar benimsemek ya da onlarla savaşmak yerine onları ve getirdikleri üzüntüyü, korkuyu kabullenmeniz, derinlemesine yaşamanız, sindirmeniz ve serbest bırakmanız gerekir. Böylece tıpkı eski sufilerin yaptığı gibi çileniz dolar ve ıstırap etkisini kaybeder. Bunun için modern çağın en güzel tekniklerinden biri de EMDR’dir, kendinize uygulamanız mümkündür, bu gayet basit ve güçlü tekniğin internette pek çok uygulama videosu vardır, mutlaka faydalanın. Bu aşamadan sonra aktif pozitif düşünce yolculuğuna çıkabilirsiniz. Her zaman mutlu olamazsınız bazen keder gelir ama bunu emdr ile işleyip pozitife geçmekte 1 saatten fazla oyalanmayın ve işlem bitince pozitife geçmek için özel bir gayret sarfedin. Hadi 1 gün veya en çok 1 hafta olsun, melankolinin o konforlu, sıcak yatağından çıkmaya mecbursunuz. Onun sayesinde ne güzel tembellik bahaneniz vardı, halbuki hayatınızı mahvediyorsunuz. Acıları beyninizde işleyip serbest bıraktığınızda çektiğiniz acıyı bile bir lezzet olarak hatırlayacaksınız. Pazartesinin sıkıntısı olmasa haftasonunun keyfi de olmazdı, kışın çilesi olmasa yazın tadı da olmazdı, yalnızlığın acısı olmasa aşkın tadı da olmazdı. İyilik-kötülük, güzellik-çirkinlik, aşk-nefret, dürüstlük-sahtekarlık, hoşgörü-bağnazlık, barış-kavga birbirini tamamlayan kavramlardır, biri olmadan diğerini tanımlayamazdınız. Bunların tanınıp, işlenip, en sonunda bilinçli olarak doğru tarafın seçilmesi şarttır.

 

32 – Özellikle başlangıç seviye kişisel gelişim öğrencilerinden bazıları değişime çok dirençlidir. Düşünce tarzınızı değiştirmelisiniz deyince bizzat yaşayıp tecrübe ettiğim düşünce ve inançları neden değiştireyim, onlar hayattan aldığım dersler, onlara uygun bir hayat kurmam gerekir ki aynı musubetleri tekrar yaşamayayım derler. Fakat kaçırdıkları en önemli ayrıntı onların tipinde, karakterinde, cinsiyetine, sosyal statüsünde sahip belki milyonlarca insanların dünyayı çok daha farklı tecrübe ettiği gerçeğidir. Evet tecrübeleriniz ve bunlar sonucu yarattığınız genellemeler şimdilik sizi koruyabilir fakat bu mantıkla hayatınızda farklı hiçbirşey olmaz. Sonunda ne yaparsam yapayım olmuyor diye tamamen atalete, çöküşe teslim olursunuz. Hele ki yaş da ilerliyorsa dış dünyadan korunayım derken içsel bir çürüme başlar. İnzivadaki dervişler çürümez onlar aşmıştır, sizinse yapacak çok ama çok işiniz var. Hele önyargılarınız zaten kendi tecrübeniz bile değildir, başka kaynaklardan öğrenilen hurafeler, kulaktan dolma bilgiler, yapay düşünceler ve inançların gerçeğin derhal ciddi bir eforla araştılarak yanlış oldukları öğrenildikçe terkedilmeleri gerekir. Kafanızdaki her türlü düşünce kalıbının değiştirilebileceğini anlamak için kendinize şu soruları sorun; Bu inancınız, bu tecrübeniz yaşadığınız veya bizzat gördüğünüz bir olaya mı dayanıyor? Bu olayı böyle gören başkaları da var mı? Farklı gören başkaları var mı? Kendiniz görmediyseniz bu bilgiyi nereden aldınız? Bilimsel veya doğruluğu kanıtlanmış bir kaynak mı? Daima acı içindeyim diyorsunuz, gerçekten daima mı acı içindesiniz? Şansım berbat diyorsunuz, iyi gittiği zamanlar olmadı mı? Bütün erkekler aynı diyorsunuz, tek bir farklı erkeğe bile rastlamadınız mı? Hayat bana hep engel oluyor diyorsunuz, tam olarak kim ve nasıl engel oluyor? Hayattan nefret ediyorum diyorsunuz, sizi öfkelendiren tam olarak ne? İnsanlara “Hatalı düşünce ve tavırlarınızla en kısa zamanda yüzleşin ve olması gereken doğru resmi kafanızda çizerek eski yanlış alışkanlığınızı terk edin.” dediğimde insanlar “Bu yaştan sonra nasıl değişeyim” derler, 30 yıldır bu konuda aptalca davrandığını kabul etmek zor gelir. Oysa ben değişin demiyorum, yanlış bilgilerden, kafanızdaki çöplükten vazgeçin diyorum. Zorlayıcı ve üzücü biliyorum ama kaçırmakta olduğunuz hayatı geri almanın tek yolu eski konforlu düzeninizi yıkmak. Bu tıpkı denizden çıkmak gibi, başta üşürsünüz ama giyinince harika hissedeceksiniz. Alışkanlıklar ve hayat tarzınızın eseri olan bilinçaltını derin ve hızlı şekilde değiştirebilmek için meditasyon, emdr, eft ve hipnoz araçları da kullanılabilir. Her üzüntü depresyon değildir, çoğu zaman travmalar karşısında yıkıldığınızda tekrar pozitife dönebilmek için bir dönem uyuşuk, tembel, suskun ve somurtgan davranarak yas sürecini tamamlamak yeterlidir. İster kabul edin, ister etmeyin, pozitif düşünmek sürekli mutlu olmaya, gülümsemeye, başarıya odaklı kalmaktır. Fakat bunu direk başarmak özellikle başlangıç seviye maneviyat yolcuları için zordur, onlar için geçiş yapmakta yararlı harika egzersizler vardır, bunlar; Dış dünyadan gelen acı yerine kendi merkezinizdeki ilahi mutluluğa odaklanmak, mucize yoktur demek yerine her şey mucizedir demek, başkasına acımak yerine halinize şükretmek, toplumun cehaletine kızmak yerine kendi bilgeliğinizle gurur duymak, hatalarınızı cezalandırmaktansa başarılarınızı ödüllendirmek, imkansız yerine bir çare buluruz demek, mahvoldum yerine çıkış yolu bulacağım demek, baltayı bilemeye odun kesmekten daha fazla zaman ayırmak, gece geç yattığınızda “Saat gecenin üçü olmuş mahvoldum” demek yerine “Uyumak için koca üç saat daha var” diyebilmek, kötü insanlara lanet okumak yerine aydınlanmalarına yardım etmek, felaketleri fırsata çevirmek, engelleri kendini kanıtlama fırsatı olarak görmek, kötü şeyler olmayacağına değil, olduğunda üstesinden gelebileceğinize inanmak, yani bardağın dolu tarafını görmektir. Bardağın ful doldurulabileceğine inanmak ve bunu başarmak sonra gelir.

 

33 – Başkalarının hayatını takip etme hastalığı içsel dönüşüm yolculuğunuzu ciddi şekilde geciktirir. Özellikle iş ve sosyal yaşamınızda “Ayar çekme” arzunuza karşı koyun. Daha kendiniz ne durumdasınız? Bırakın herkes bildiğini yapsın, doğa zaten kendi doğru yapanı taktir eder ve yanlış yapanı eler. Kendinizi bile değiştirmek bu kadar zorken, başka bir insanı, hele ki toplumu değiştirmek neredeyse imkansızdır. Kendi yaptığınız hatalara bile daha sonra inanamazken, ideal bir toplum göremediğiniz için öfkelenmek anlamsızdır. Bu düzeni kurmuş ve yürütmekte olan Tanrı’dır. Aktivistlikten vazgeçin, önce kendiniz için yaşayın. Toplumu kurtarmaktan vazgeçin, önce kendinizi kurtarın. Kişisel gelişimde öğrendiklerinizi kendi hayatınıza uygulamak başkalarına öğretmekten daha zordur, siz önce zor olanı başarmaya bakın. Kendini fethedenin dünyayı fethetmesi kolaydır. İnsanın kişiliği %90 genetik kaynaklıdır ve yedi yaşından sonra değişmez, toplumların kişiliğiyse binyıllar sonra bile çok az değişir. Önce bencil olun, önce kendinizi iyilikle doldurun, zamanı gelince sizden taşacaktır. Ancak kendi iyiliğinizi düşünüyorsanız ve artık siz tamsanız, daha fazlasına ihtiyacınız kalmadıysa karşılık beklemeyen ve hayal kırıklığı yaşamayan bir iyiliksever olabilirsiniz, çünkü iyilik ve özellikle fedakarlığın karşılığı genelde alınamaz. İşçi haklarını ihlal eden berbat bir işyerinde çalışmak zorundaysanız veya ailevi sorunlarla boğuşuyorsanız hayatınızın şanslı bir tarafı yoktur, sizde şans yoksa başkasına nasıl şans tanıyacaksınız? Toplum size iyi olanı vermiyorsa sizden daha zor durumda olana ne vereceksiniz?

 

 

34 - Bir düşünce ne kadar özgürlükçüyse o kadar üstündür ve ne kadar yasakçıysa o kadar ilkeldir. Alkol alan birileri ortalığı yıktı diye alkolü yasaklamaya kalkmak toplumu yönetmenin en kötü şeklidir. Yasakçılık toplumda daha fazla yasakçılık doğurur, zamanla ahlakçılık ve baskı kurmak popüler olmanın ve kazanmanın tek yolu haline gelir, zira entropi yasası gereği yıkıcı ve kaba olan daha güçlüdür ve daha kolay yayılır, yani aslında daha üstün, narin ve ender olan bir çiçek, daha ilkel, sert ve kaba olan bir taş karşısında ezilir, bu yüzden asırlardır uzun zahmetlerle elde edilen güzellikleri kaybetmek kolaydır. Mesela özgürlükler yok edilir ve sadece bir nesil bile tutsak ve baskı altında yetişirse, artık sonradan o topluma özgürlükleri geri getirseniz bile bu onların sadece hepten şımarmasına, zıvanadan çıkmasına ve isyan etmesine neden olur. Bu yüzden özgürlük, alışması yüzyıllar alan, zor yetişen ve titiz bakılması gereken bir çiçektir. Bu yüzden kültürel farklılıkların zenginlik sayılması sadece giyim, yemek ve sanat gibi konularda geçerlidir, kültürümüz ve adetlerimiz böyle diyerek kimsenin özgürlüklerine dokunulamaz. Bir bireyin özgürlüğü başka bir bireyin özgürlüğünün ihlal edilmediği noktaya kadar sınırsızdır. Ailenize ve hatta kendinize bile ahlaki dayatmalar yapamazsınız, devletlerin bile böyle düşündüğüne en güzel kanıt cezaevindekilerin %10’unun ahlaksızlıktan, %90’ının ahlaksızlığı kendi cezalandırmaya kalkmaktan hapiste olmasıdır. Ahlakçı yönünüz ne kadar güçlüyse o kadar sert bir mizacınız ve o kadar yalnız bir yaşamınız olur, bir toplum ne kadar ahlakçıysa o halkı topraklarına vizesiz kabul edecek ülkeler de o kadar azdır. Ahlaki sertlik iyi insanları ve bereketi sizden kaçırır, hatta genel olarak güçlü duygularla dolu olmak yakınınızdakileri korkutur, sevilmez ve istenmezsiniz, bu yolda devam ederseniz zamanla dışlanmış, açgözlü, sevgi ve para dilencisi birine dönüşmeniz kaçınılmazdır. Kimi esnafın yaptığı gibi dükkanınızın önünde eliniz belinizde, kaşınız çatık durursanız, bozuk çıkan malı geri almazsanız elbette müşteri sizi değil AVM’yi tercih eder. Sevgilinize sadakat kuralları koymakla o sadakati garanti edemezseniz, sadece sevgi sevgiyi kazanabilir. İnsanlara hem burası ortadoğu hayat acımasız kötü koşullara razı olmak zorundasın deyip hem de ülkesini sevmesini bekleyemezsiniz. Ahlakçı toplumların zeki insanları da hayatını yaşayamayan, mutsuz ve boğulmuş insanlar olduklarından yaratıcı ve üretken olamaz, yeni icatlar yapamazlar, yeni icatlar yapamayan ülke en iyisini satan değil sürekli satın alıp kopyalayan konumuna düşerek fakirleşir, askeri sanayide diğerlerinden daha üstün silah ve teknolojiler üretip caydırıcı olamaz, sürekli daha iyisini yapana muhtaç, sözü geçmeyen bir ülke haline gelir. İnsanların başkalarının yaşam tarzını hedef alması sadece onların çevresindekilerin değil, kendilerinin de yaşam sevinci, şansı, bereketi, başarısı ve mutluluğu üzerinde yıkıcı etkiler yapar. Kontrol edilmesi gereken tek şey kendi iç iyiliğinizdir, toplum yapısı veya dünya trendleri değil. İlki için mücadele gerçek dindarlıktır, ikincisi için mücadeleyse bağnazlık. Bağnaz kişiler cehaletlerini gösteren çelişkilerle doludur; Radikal yaşam tarzındaki insanlardan toplumsal kurallara uymuyor diye nefret eder ama kendi motosiklet gürültüsüyle, düğünde yol kesmeyle toplumu rahatsız etmekten çekinmez, hakkını aramak için gösteri yapan polise direnen öğrencilere vatan haini der ama aynı polise yolda kimlik sordu diye saldırmaya kalkar. Trafik olsun, apartman kuralları olsun, kişisel tercihlere saygı kurallari olsun kanunlara uymaz ama sizden kendi kafalarındaki inanç, kültür ve geleneklerle ilgili yazılı olmayan ritüellere uymanızı bekler, kız kardeşinin dışarıya çıkmasına dahi izin vermez ama kendine gecelik ilişki arar, kızının okuyup doktor olmasına karşıdır ama kızına sadece kadın doktor baksın ister, dindarım der ama içki içer, türban takar ama dar kot giyer, mini etek giyer ama kimse bakmasın ister, solcuyum der ırkçılık yapar, komünizmi savunur ama değil vergisini zamanında ödemek Kızılaya kan bile vermez, Kemalistim der ama köylüyü aşağılar, vatan bölünmez der ama Kürde düşmandır, sanatçıdır ama militaristtir, bireysellik karşıtıdır ama bencildir, mahallesinde içkili mekan istemez ama başka mahallede onu diskoya almayan badigardla kavga eder, evinde temizliğe hastalık derecesinde takıntılıdır ama kaldırımda çöpü yere atar, evrim teorisine karşıdır ama sıraya geçmek yerine maymun gibi yağmalar, insanın doğanın dışında ve üstünde olduğuna inanır ve bundan dağaya zalimlik yapabileceği sonucunu çıkarır, aktiviste düşmandır ama kendi dini inancının aktivistliği yücelttiğini unutur. Türkler batıya ait değildir deseniz kızar, Türkler batılıdır deseniz yine kızar çünkü kafası net değildir, milli kimliği üzerine bir kez olsun düşünmemiştir. Medeniyet kurmuş bir milletin üyesiyim der ama aynı zamanda dağlı, kılıçlı, ganimetçi, yağmacı geçmişle övünür, misafirperverlikten bahseder ama evine kedi bile almaz, ekmeği öpüp duvarın üstüne koyar ama kediye konan mamayı çöpe atar, cömertlikten bahseder ama komşu bahçeye düşen elmayı bile geri ister, savaş taraftarıdır ama askerde çürük raporu alır, namaz kılar ama bankta bulduğu cüzdanı çalar, sözde savunduğu ideolojinin tek sayfasını bile okumadığı bilmediği için inancını tanıtamaz ve kendi inancını tanıtana, misyonere saldırır. Bu tiplerde karşı tarafın hakkını gözetecek ve kendi hatasını eleştirecek bir empati duygusu yoktur. Eleştirmenin ve eleştiriyi kabul etmenin gelişim için şart olduğunu bilmez, saldırı olarak algılar. Benim ülkem dünyanın en üstünü der ama iyi bir hayat sürmek için Avrupa’ya göç etmeye çalışır, Almanya’dan Türkiye’ye geçinemeyen ailesine para gönderir, Türkiye’den Almanya’ya para gönderen birini duymamıştır ama Türkiye’nin ekonomisi Avrupa’dan daha iyi der, basit bir otostop çekmekten, gece sokağa çıkmaktan, yakınını sokağa göndermekten korkar ama ülkem Dünya’daki her yerden güvenli der, Avrupa’dan Atatürk’ün getirdiği askeri teknolojiyi kullanarak 250 yıl boyunca Avrupa’ya mağlup olmuş Osmanlı kültürünü tekrar diriltme hayali kurar, beni Avrupa hayranı olmakla suçlar ama hayatındaki her şeyin Avrupa icadı oluşunu, ezanın bile Siemens’in icat ettiği haporlörle okunuşunu surgulamaz. Toplum geri kalmış derseniz saldırganlaşır ama sırf yenilikçi görünmemek için 1 liraya 1 milyon der. Mutsuzluğa alışmıştır mutlu bir toplum istemez, kışla gibi disiplinli bir toplum ister ama kişisel özgürlükler olmasın anlamında, yoksa meslek hayatında, yaptığı işte disiplinin, düzenin d’sini bile bulamazsınız. Karda yürü ama izini belli etme şeklinde ikiyüzlü bir felsefe sarar hayatını. Tıpkı yasakçılık ve ahlakçılık gibi, doğal akışından çıkarılmış ve aşırıya varmış yenilikçilik, değişimcilik, devrimcilik, tüketimcilik de toplumsal dengeleri ve huzuru bozar. Ben bir ideolojiye saplanmanın kimseye mutluluk getirdiğini görmedim. İdeolojiye saplandığınızda Hindistan gibi kalabalık ülkelerdeki sefaleti görmez doğum kontrolüne karşı çıkarsınız, kendi çocuğunuzun ölme ihtimalini unutup savaşı savunursunuz, zaten ot gibi geçen hayatınızdan şikayetçiyken bir de üstüne şeriat veya komünizm istersiniz.

 

35 - Ahlak meditasyon yaptıkça kalbinize girecek ve arzularınıza kavuştukça zihninize yayılacak, yani doğru faaliyetler sonucu kendiliğinden oluşacak bir kavramdır, babanızın öğrettiği kurallar ve yasaklar listesi değil. Bu dünyanın ödüllerine doymadan öbür dünyanın ödüllerine ulaşabilecek erdemli bir yaşam kuramazsınız. Hayattaki tercih sıralaması "Ruhunuzun değerleri, evrensel değerler ve en son kültürel değerler" şeklinde olmalıdır, zira bu üçü genelde birbirine uymaz. Toplumsal standartlara, yasalara ve geleneklere saygı duyun ve öyle olmalarına izin verin fakat iç sesinize ve vicdanınıza hitap etmediği sürece kendinizi onlara uymaya da zorlamayın. Hem dinin hem de vicdanın emrettiği sevgi, saygı, hoşgörü gibi ilkeleri kendi hastalıklı ideolojileriyle çiğneyip geçen tiplerden bile nefret etmeyin, onları da Tanrı yarattı ve O’nun nihai maksadını insan algısı bilemez. İnsanları ne yargılayın, ne fazla ciddiye alın, ne küçümseyin ne de onlarla alay edin. Benzetmek gerekirse bir timsahı evinizde istemezsiniz, ona yaklaşmazsınız ama bu ondan nefret edeceğiniz ve onu yok etmek isteyeceğiniz anlamına gelmez. Belgesellerde doğanın ne kadar yabani ve acımasız olduğunu görüyorsunuz, ondan çıkan insanoğlu en fazla ne kadar mükemmel olabilir? Her eylemin kökünde bir iyi niyet vardır, bunu anlama çabasına şefkat çalışması denir; En nefret ettikleriniz bile aslında sizin gibi iyi ve doğru olanı yaptıklarına inanıyorlar, hayattan korkuyorlar, üzüntüden, öfkeden uzaklaşmak istiyorlar, ihtiyaçlarını karşılayarak hayatta kalmaya çalışıyorlar ve aslında bu hayatın acemisiler, henüz öğreniyorlar. İnsanlar ve toplumlar öyle yaratılmayı kendileri istemediler, dünyayla birlikte o şekilde yaratıldılar. Bedenlerini oluşturan yapıtaşı yıldız çekirdeklerinde üretilmiştir ve hala o yıldızların etkisi altındadırlar. Sizin hayal ettiğiniz gibi ya da iyi bir dünyada olması gerektiği gibi olamazlar. Aynı şekilde kendinizi de tüm farklarınızla kabul edin, sonuçta tanrı size burada ve bu şekilde ihtiyaç duymasıydı burada ve bu şekilde yaratmazdı. “Kabullendiğinizde” artık bir dönüşüm yaşarsınız, manevi enerjiniz yükselir ve gerektiği taktirde entropi yasası sizi, sizin enerji seviyenize uygun bir ortama taşır.

 

36 - Kişi veya toplumları tanıdıkça buna uygun tedbirler almanızda yanlış bir şey yok, hayatınızı zorlaştıracak olan bunu söze dökmektir. Kendinizi tutmak zor biliyorum ama her şey hatalı yapılıyor olsa ve siz de gerçekleri bilseniz bile sorulmadıkça yorum yapmayın. Anne babası bile olsanız kimse sizin zorunuzla yaşam tarzını değiştirmez. Kendi yeterli olgunluğa zamanla ulaşacak. Yetki sahibi olsanız bile kural koymanın bir usulü vardır; En zeki komutan emir vermeden yönetendir derler, tehdit etmeden, baskı yapmadan, sorguya çekmeden, kıyaslamadan, suçlamadan, eleştirmeden, utandırmadan, küçümsemeden, dışlamadan, cezalandırmadan, susturmadan, akıl veya öğüt vermeden doğruları kendine buldurarak idare edebilmektir liderlik. Gerçeği yorum yapmadan söylemek, yapacaksanız kişiye değil hareketine yorum yapmak, geçmişi veya geleceği değil sadece şu anı konuşmak diğer iletişim sırlarıdır. Geçimsizliğin kökünde daima harika ve hata yapmayan biri olma, gücünü kanıtlama, her şeyi bilme, ders verme, manüple etme ve haklı çıkma hevesleri vardır, bunlar ilişkiyi önünde sonunda çatışmaya götürür. Cehalet bir suç değil, unutmayın ki siz de bir zamanlar öyleydiniz ve eleştiriniz sadece onların yanlışlarına daha sıkı sarılmasına neden olacak. Artık yeterince bilgeyseniz cahili cahilce yöntemlerle ezemezsiniz, sizden öğrendikleri bu mu olmalı? Yanlış yolda dediğiniz insandan ne istiyorsunuz? Hedefiniz onu aşağılayıp ezmek mi? Sizin düşünce tarzınıza geçirmek mi? Yoksa kendi doğrularını bulmasını sağlamak mı? Kişiliğinizin belli bir olgunluğa eriştiğine inanıyorsanız artık büyüklük ve merhamet göstermesi gereken taraf sizsiniz. Siz gerçekten pozitif bir zihin yapısına geçtiğinizde ya o yaramaz insanlar çevrenizden uzaklaşır ya da yeni frekansınız sizi doğru bir ortama taşır, bu konuda sabırlı olmalı ve değişime daima kendi negatif ve depresyondaki zihin yapısından başlamalısınız. Siz değişirseniz dünya değişir. Yine de neyin garantisini almış olursanız olun insanlar sözünü tutmayabilir, sahtekar ve hırsızlar yüzünden mağdur olabilirsiniz, iftiraya ve saldırıya maruz kalabilirsiniz. Adaletsiz devlet yönetimi ve kanunlar yüzünden fırsatları kaçırabilir, zarara uğrayabilir, haklarınızı yitirebilirsiniz. Gereksiz ve abartılı baskı yüzünden stres ve depresyon yaşayabilirsiniz, projeniz başkalarının bilgisizliği, cahilliği veya ihmali yüzünden çökebilir. Sevgiliniz onca yılınızı çaldıktan sonra sizi terkedebilir, patronunuz onca yıllık tecrübenize rağmen sizi kovabilir, bunlar hayatın parçası. Biraz fazla yorulun, biraz az kazanın, biraz boşa vakit ve enerji kaybedin, bu sizi öldürmez, vakti gelince hayat size yeni ve hayırlı başka kapılar açacaktır. Başka bir ülke olması da gerekmiyor, her ülkede sizin kafa yapınızda insanlar, sosyal ortamlar, işyerleri, hatta şehirler vardır!

 

37 – Bakımını, eğitimini veya yönetimini üslendiğiniz insanları sizin tarzınızı benimsemiyor diye cezalandırmaya kalkmadan önce iyi düşünün; Kişisel sorunlarınızı ve yetersizliklerinizi onlara yansıtıyor olabilir misiniz? Çocuklarınıza bile sadece maddi olanak vermek, sevgi sağlamak ve doğru sınırlar koymaktan sorumlusunuz, bundan fazlası size ve onlara zarar verir. Çevrenizle sorun yaşamak, daha doğrusu kendi frekansınızla uyumlu bir ortamda olmamak öncelikle kendi iç dünyanızın gerçekliğini henüz bulamadığınızı gösterir. Kaldı ki gerçekten hata yapsalar bile cezalandırma ve şiddet işe yarar araçlar değildir, insanların hatasını anlamasının en iyi yolu onları yaptıklarıyla ve sonuçlarıyla yalnız bırakmaktır. Hatalar onlara hoşgörü gösterdikçe azalır. En medeni ülkelerde hapis cezalarının az olması tesadüf değildir. Cezalandırmayın, suçun oluşmaması için önlem alın, Dünyada insanlar ve otoriteler aksine suça karşı önlem almayıp direk ceza vererek her şeyi daha da kötüleştiriyor. Sizi öldürmeye dahi niyet edebilecek insanların olduğu bir dünyada, hele ki önemsiz kusurlara ve hatalara öfkelenmek mantıklı değildir. Düşman saydıklarınıza bile zulmetmenizi ve korkulan biri olmanızı engelleyen içinizdeki vicdandır. Ruhunuzu öfkeden uzaklaştırmanın ve şefkate yaklaştırmanın anahtarlarından ilki hiç kimsenin yenilmez olmadığını onlarla savaşa girişmeden önce görebilmek, ikincisi anlık ve küçük hesaplara takılmadan asıl önemli hedefinize, yani merkeze olan yolculuğunuza odaklı kalmak, üçüncüsü başkalarının size ne yaptığına değil sizin kendinize neler yaptığınıza, yani kendi durumunuza odaklanmak, dördüncüsüyse daha önce sakinliğine hayret ettiğiniz karakterleri kendinize rol model almakdır, yani basitçe onlar gibi davranmaya çalışmak. Hayat zaten kısa, başka insanlara harcayacak vaktiniz yok, aslında onların da yok, herkesin bir miadı var. Yüz yıl sonra sizi kimse hatırlamayacak ve hayatı güzel kılan şey kısa olmasıdır. Ne siz kalıcısınız, ne dertleriniz, ne de dünya. Kızdığınız kişinin bu harekete devam etmesi hayatınıza ne kadar zarar verme potansiyeli taşıyor, tepki vermede ana kriter budur, yoksa market sırasında önünüze geçen ya da park yeri yüzünden size hakaret eden tanımadığınız kişiyle kavga etmek, yani anlık geçici konulara takmak önce kendi psikolojinizi vurur. Önce problemli insanları hayatınıza çeken mutsuzluğa nasıl battığınızı irdeleyin çünkü mutsuzluk bela mıknatısıdır. Bir insan eğitilmezse başkalarında nefret duyduğu huyların bazılarına aslında kendisinin de sahip olduğunu fark etmesi yıllar, sonra kabullenmesi yıllar ve bu tutumunu değiştirmesi tekrar yıllar alır. Kişi aynı hataları kendisinin de yaptığını farkettiğinde affetmeyi, sahip olduğu veya hayalini kurduğu güzel özellikleri başkasında görünce de kıskanmadan taktir etmeyi öğrenir. Berbat bir ortama tıkılıp kalmanızın tek nedeni çevrenizdekilerin düşük frekansta olması değil, bazen de sizden yüksek frekansta olanlardan nefret etmenizdir. Elit ve yetenekli insanları kıskanarak nefret ederseniz asla bir gün onların arasında yer alamazsınız.Akıllı ve insaflıca olan kendinizi de o seviyeye yükseltmektir, yükselmiş olanları kıskançlık ve düşmanlıkla paçasından aşağı çekmek değil. İnsanca olan ben yaşayamadım bari benden sonrakiler yaşasın demektir, size yapılan kötülüğün intikamını sizden sonraki masumlardan almak değil.

 

38 – Erdemin, mutluluğun ve başarının temelleri bellidir; Kibar olmak, saygılı olmak, empati, özeleştiri, hatayı kabul, kişilik sorunlarınız ve zayıf yanlarınızı kabul, yenilgiyi kabul, sadece kendinizin değil herkesin kazançlı çıkmasını istemek, sizi yenen rakibi tebrik etmek, kendi zararınıza olsa bile hakkaniyet gözetmek, size muhalif olunmasına izin vermek, akılsız, kararsız, dengesiz, kişiliği oturmamış, kazayla size zarar vermiş, sizi reddetmiş vs. gibi esasında suç işlememiş insanlara hoşgörü göstermek, küçük hata ve kayıpları görmezden gelmek, hataya değil çözüme odaklılık, işleri aşamalara bölerek yapmak, hayvanları ve doğal yaşamı sevmek, özel günleri hatırlamak, değer verdiğini belli etmek, sevgiyi dokunarak ifade etmek, dakiklik, takım çalışmalarına uyumluluk, düzenlilik, tutarlılık, temizlik, yaratıcılık, kararı uygulamadan önce bir gün beklemek, riskin dozunu deneyip tecrübe kazandıkça kademeli olarak artırmak, aksi gerekmedikçe plana sadık kalmak, değişime adapte olabilmek, yeni fikirlere açık olmak, yeni insanlarla tanışmaya ve farklı kültürleri tanımaya açık olmak başta gelenlerdir. Aynı şekilde sizi zamanla sevgi, şefkat, mutluluk, başarı ve şanstan uzaklaştıracak gizli kötü alışkanlıklar da vardır; Sorundan kaçmak, çabuk pes etmek, cahil, genç ya da köylüler yapıyor diye size faydalı bir şeyi yapmamak, laf ağızdan çıktı diye zarar etmek pahasına sözünden dönmemek, aynı hatayı yapmakta ısrar ve ders almamak, işler ters gidiyorsa zarar kesmeyi bilmemek ve gereksiz inat, kanun ve kurallara uymayı zayıflık olarak görmek, yadırganmayayım diye bilmediğiniz konuda biliyormuş gibi davranmak, herkes yapıyor diye yapmak veya yapmamak, ortalama ve sıradan olmaktan utanmak, meşguliyet bahanesiyle selam almamak, yaşı takıntı haline getirmek, güzel günlerin kendiliğinden geleceğine inanarak kişisel gelişimi ertelemek, içinizden geleni değil doğru denileni yapmak, hoşuna gideni değil popüler olanı seçmek, apaçık delili olmayan şeylere inanmak ve savunmak, aşağılayıcı ve sert karşı çıkışlar yapmak, acımasız konuşmak, evet veya hayır yerine belki demek, isim ve yüzleri akılda tutma çabası sarfetmemek, hemfikir olmayana düşman olmak, hikayeyi abartmak, söz kesmek, fazla soru sormak veya hiç soru sormamak, önce anlamaya çaba göstermeden soru sormak, sonuçtan emin olmadan işin peşini bırakmak, izin almadan ödünç almak, tam güvene almadan ayrılmak, yanlış olduğunuz ortaya çıktığı halde gurur yaparak insanlarla iddialaşmak ve inatlaşmak, üstünlük taslamak için kendinden küçük, alt sınıf, çömez, eğitimsiz insanlarla arkadaşlık etmek, kendinden iyi olanları kıskanarak açıklarını aramak, kendine hayatını yönetecek bir lider aramak, liderin ve ideolojinin her dediğini körlemesine savunmak, yemek, banyo, müzik dinleme gibi keyif faaliyetlerini hızlı, tadını almadan, şuursuzca ve başka şeyler düşünerek yapmak, ne istediğini bilmeden harekete geçmek, sonrasında ne olacağından emin olmadan birşeylere girmek ya da birşeyleri terketmek, iş yaparken anın tadını çıkarmaya değil karşılığında ne alacağınıza odaklanmak, hayatı yaşamaktan çok anlamaya çalışma takıntısı ve aşırı düşünmek, sorular ve cevaplar üretme takıntısı, kafayı gereksiz bilgiyle doldurmak veya aksine lazım olabilecek ayrıntıları not almamak, size verilen işe değil gereksiz şov tarzı işlere odaklanmak, başkalarının hakkınızda ne dediğine çok takmak, herkes nefret ediyor diye bir şeyden nefret etmek, kötülere ve kötülüğe sempati duymak, insanları giyim-yeme-eğlence tarzı için aşağılamak, adres veya soru sormaktan utanmak, maçoluk ve küfürbazlık ana konulardır.

 

39 – Ilımlı ve esnek olmanın ölçüsünü iyi tutturun, sizde artık rahatsızlık yaratandan uzak durmak en güçlü koruyucudur. Uzun vadede daima iyimser olan kazanır ancak iyimserlik tedbirsiz olmak değildir, özellikle ciddi kararlar alırken en kötü olasılığı ve en zayıf yönü göz önüne alın, sonuçta bir zincir en zayıf halkası kadar güçlüdür. Kötü düşünmeyin ki kötü olmasın tamam ama karar aşamasında değil yola çıktıktan sonra. Yola çıkmaya karar verdikten itibaren kafanızda herşeyin yolunda gittiği güzel bir senaryo çizin, motive edici ve pozitif bir iç konuşma gerçekten de işlerin yolunda gitmesini sağlar. İş, eş ve dost seçerken önceden belirlediğiniz kriterleriniz olsun. Size yakın olanların sizde tatmin, güven ve rahatlık duygusu yaratması gerekir. Cahillerin yaptığı hataya düşerek başkalarını kendi tarzınıza uymaya zorlamayın, tarzınıza uygun ortamları ve insanları bulun. Zorba ve tehditkar insanlarla karşılaşırsanız en güzel cevap onla aynı hareketleri yapmak değil başı dik, güçlü, özgüvenli, kendine inançlı ve kararlı bir görüntü çizmektir. Bu tip insanları hayatınıza bilinçaltınızdaki çöplük çeker, beladan kurtulduktan sonra ilk işiniz bunu çözmek olmalı. Korkak bir ruh halinde gezerseniz sokak köpekleri bile saldırmak için sizi seçer. Sert ve kaba biri olun demiyorum, güleryüzlü ve nazik olmaktan hiçbir uğurda vazgeçmeyin, düşüncelerinizdeki kararlılık çevrenizi etkileme gücüne sahiptir, bu yeter. Saldırı başedemeyeceğiniz güçte veya uzun vadeliyse mutlaka önce devletten ve kanunlardan yardım isteyin, maşa varken elinizi yakmayın, herşeyin bir sırası var. Son seçenek olması gereken savaş açmak en başta yapılırsa hayatınız savaş yerine döner. Sizi yargılayan insanların genelde yargılanacak çok kusuru vardır, bunları onlara göstererek iyilik yapmış olursunuz. Size yanlış yapana ikinci bir şans tanımayın, dünyadaki zamanınız tek kişiyle uğraşmak için az ve başka şans tanıyabileceğiniz insanların sayısı sonsuz. Cahille bal yemektense alimle taş taşı demişler, mümkün oldukça talepkarlığa değil, paylaşıma ve iyiliğe odaklı, elinde olanı veya o an bulduğu zenginliği paylaşmayı bilen, hep bana demeyen, nasıl yolarım değil, nasıl faydalı olurum diyen kişilerle birlikte olun, insanların kabadayılıkta ve gaspetmekte değil nezakette ve iyilikte yarıştığı ortamlarda bulunun, bu pozitif hal size de bulaşacaktır. Aynı şekilde siz de sadece ve sadece örnek olarak pozitif olma sanatını çevrenize öğretin. İnsanları elindeki serveti paylaşmaya ya da yeteneğini öğretmeye ikna etmek zordur, bu konuda öncü olun. Bir gün piyango çıkarsa tam beşte birini derhal doğa, hayvanlar ve muhtaç insanlar için harcayacağınıza kendi kendinize yemin edin. Aylık geliriniz ne olursa olsun yüzde birini muhtaçlara ayırın, mesela sokak hayvanlarına yem alın, bayramda fakir komşunuza bir koli hazırlayın. Karma’ya inanın, unutmayın ki insanlığın kendi türüne ve diğer canlılara yaptığı zalimlik geri dönerek bizleri hem toplumsal, hem de kişisel olarak vurmakta.

 

40 - Maslow ihtiyaçlar hiyerarşisi önce ekmeğinizi bulun sonra mutluluk gelir der. Benim felsefem ise bu pramidi tersine çevirir, önce ebeveynleriniz mutluluğunuzu sağlasın, ekmek onun ardından gelecektir, hem de daha fazla mutlulukla. İyi bir ailede doğmak, yani doğuştan şans faktörü işte bu yüzden bu kadar önemlidir, maddi ve manevi olarak yeterli biri değilseniz çocuk sahibi olmayarak yeni bir nesli aynı kötü kadere mahkum etmemek de öyle. Her insan için hayattaki öncelik sıralaması aynı on maddeden oluşur: Ruhsal sağlık, bedensel sağlık, sosyalleşme, aşk, eğlence, spor, eğitimde başarı, kariyerde başarı, seyahat ve sanat. Benim koçluk çalışmalarımda uyguladığım hayat çarkım budur. Bu listedeki sıra o kadar önemlidir ki önceki elde edilmeden sonraki kaliteli ve kalıcı olamaz. Bu sıraya uymayarak kişisel gelişim ve iyileşme sürecinizi abartısız onyıllarca uzatmış olur, hatta ölene dek ruhunuzu ve gerçek mutluluğu bulamayabilirsiniz. Baştan başlamak için asla geç değil. Her başarılı erkeğin arkasında bir kadın vardır derler, fakat her ikisinin ortasında da aşk vardır. Özellikle karşı cinste aşkı bulamamışsanız sonraki aşamalardan ciddi verim ve mucizevi başarılar beklemeyin, sonuçta insanlar çift yaratılmıştır. Geri kalan tüm sorunlar bununla ilişkilidir. Benim gözlemime göre depresyon iyi bir eş bulamamak yüzünden başlıyor, ya da iyi bir eşi olanlar depresyona girmiyor. Önüne gelen kısmetleri reddederek yalnız kalmanın kökünde ise daima sorunlu bir çocukluk vardır. Aslında doğada yalnızlık bile boşuna değildir, aşkın peşinden koşan kişi farkında olmadan kendini sürekli geliştirir. “Çift” olmadan önce “tek” olmayı öğrenmek zorundasınız, o zaman zaten en doğru aday hayatınıza kendi gelir veya ayrılıklar sizi yaralamaz. En azından belli bir süre bekar yalnız olarak oturmayı, gezmeyi, hayattan zevk almayı, merkezinde kalmayı öğrenen birey çift olunca gerçek mutluluğu yaşar, bu yüzden çok genç evlilikler yanlıştır. 10 maddelik bu yolu tamamlayan daima daha üstün hisseder çünkü ölürken muhasebesini yapacağınız konu budur, banka hesabınız değil. Ölüm döşeğinde çok çalıştım veya elim sıkıydı iyi tasarruf ettim diye övünen görülmemiştir. Sevmediği işe sırf iş bulamam korkusuyla yapışan, sevmediği insanla sırf yalnız kalırım korkusuyla evlenen korkak insanlardır dünyayı mahveden. Hayvan sevmeyen birinin veteriner olması kendine ve dünyaya ihanettir. Bilim adamları dünyanın ve evrenin bile yok olacağı zamanı hesapladı, bu da biriktirilmesi gereken kalıcı tek şeyin güzel anılar olduğunu gösterir. Berbat bir yaşam sürmüş de olabilirsiniz, herkes güzel bir hayata sahip olamaz. Önemli olan ölüm yaklaşırken ruhunuzu bulduğunuzu, onu anladığınızı ve onla barıştığınızı bir saniye bile olsa hissetmeniz. Yaşam her an uzatmaları oynamak sayıldığından ruhunu bulan ve onun rehberliğinde bir saniye bile yaşayan hayatı tam yaşamış sayılır. Ruhumuzun dünyaya nereden ve ne amaçla geldiği ve ölünce nereye gideceği belirsizken, dünyada başarının ne olduğunu tanımlamak imkansızdır, bu da demektir ki başarının tek kriteri günün sonunda mutlu olup olmadığınız. Ölümden sonrası var ise sonsuza dek hatalarınızı telafi şansı da vardır, ölümden sonrası yok ise zaten aslında siz diye bir şey de yoktur, her halükarda geçmişi dert etmeyin. Son olarak, eğer kitabı buraya kadar okuduysanız, daha iyi yerleşmesi için özellikle kendinizi kötü hissettiğiniz zamanlar tekrar okumanızı tavsiye ederim. Şayet fayda gördüyseniz en azından bir seans satın almak ya da gönlünüzden kopacak bir meblağda bağışta bulunmak için telefon numaramdan veya e-mail adresimden bana ulaşınız. Teşekkür ederim:)

Ümit Koçluk - Greenleaves
00:00

GSM:

05367149238 (Lütfen röportaj yapmak veya kurs adresi sormak için aramayınız.)

 

E-mail: 

worldwide_1980@hotmail.com

Mesajınız iletildi.

bottom of page